🦬 Türkiye Selçuklu Devleti Ile Büyük Selçuklu Devleti Arasındaki Farklar
IRFo3. Büyük Selçuklu Devleti, 1037 yılında Devlet haline gelerek bağımsızlığını ilan etmiş, Bağdat kentini başkent yaparak önce Mezopotamya, sonrasında Anadolu ve İç Asya boylarına kadar sınırlarını genişleterek dönemin en büyük Türk Devleti haline gelmiştir. Büyük Selçuklu Devleti, 1092 yılında iç karışıklıklar neticesinde bölünerek 4 parçaya ayrılmış, daha sonrasında ise beyliklere bölünerek Osmanlı İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkartan süreci meydana getirmiştir. Büyük Selçuklu Devletinin Kuruluşu Büyük Selçuklu Devleti, Kınık Boyunun mensubu ve lideri Selçuk bey tarafından 1020’li yılında temelleri atılmış, yeğenleri Tuğrul ve Çağrı beyler tarafından bağımsız bir devlet haline getirilmiştir. Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu ve ilk başbuğu olan Selçuk Bey, Kınık boyuna mensup bir komutandı ve bağımsız bir Türk Devleti olan Oğuz Yabguluğu’nun Subaşısı Ordu Komutanı idi. Selçuk Bey’in tabi olduğu Kınık boyu, Göktürkler döneminde İç Asya’da kurulan Türk Birliği içerisinde yer almış, Göktürk Birliğinin yıkılmasından sonra ise batıya doğru girişilen göç hareketlerine katılarak Güney Hazar bölgesine yerleşmiş ve bu bölgeyi kendilerine yurt edinmişlerdi. Kınık Boyu, tek başına bir devlet kurabilecek adar kalabalık ve güçlü durumda değillerdi. Bu haseple kendileri gibi Türk Boylarından biri olan Oğuzların Uzlar tabiiyeti altına girdiler ve 860-1068 yılları arasında Güney Hazar Bölgesinde yaşamış olan Oğuzların bünyesinde varlıklarını idame ettirdiler. Subaşı Selçuk Bey, yüksek askeri vasıfları ile genç yaşta Oğuz ordusunda yüksek mertebelere erişerek ordunun başkomutanı olmuştu. Ancak Selçuk Bey’in esas gayesi Oğuz Yabgu’sunun makamı yani büyük kağanlıktı. Oğuzlar, 900’lü yıllardan itibaren kendisini çevreleyen tehditlerle mücadele etmekteydi. Batısında Hazarlar, doğusunda Peçenekler ve arkalarından gelen Kıpçaklar Oğuzların güney hazar bölgesindeki hâkimiyetini tehdit ediyorlardı. Selçuklu Devleti Amblemi 950’li yıllara gelindiğinde artan dış tehditler ve Oğuz hanının yaşının ilerlemesi, yerine geçecek veliahdının ise yeterli vasıflara sahip olamaması Selçuk Bey’in Oğuz Yabguluğunun tahtını ele geçirmesine müsait bir zemin hazırlamıştı. Her ne kadar Oğuz ordusunun emir komutası kendisine bağlı olsa da saltanatı ele geçirmek politik ve idari stratejiler gerektirmekteydi. Başarılı bir asker olan Selçuk Bey, politik tecrübelerinin eksikliğinden ötürü bu girişiminde muvaffak olamadı. Bu başarısız girişimin ardından, lideri olduğu ve bağlı bulunduğu Kınık Boyu ile birlikte başkent Yeni Kent’ten uzaklaşarak başka bir Oğuz şehri olan Cend şehrine göç ettiler. Bu göç aynı zamanda Oğuz Yabguluğunun Kınık Boyuna uyguladığı bir sürgün olmuştu. Selçuk Bey, sürgün edildiği Cend şehrinde hakimiyetini genişletmiş ve Şehrin hakimi durumuna gelmişti. Üstelik Kınık boyu ve Selçuk Bey, burada Müslüman olarak ve İslamiyet’i seçmişti. Yalnızca bir yıl sonra Cend Şehrinin hâkimi durumuna gelen Selçuk Bey, vergi tahsil etmek için gelen Oğuz elçilerini kovarak vergi vermeyeceğini ve gayrimüslim bir toplum oldukları için kendileriyle Cihat edeceklerini ilan etti. Bu aynı zamanda bir bağımsızlık ilanıydı. Zira Oğuz Yabguluğuna bağlı olan Cend Şehrinin vergi vermemesi, Yabguluğa bağımlılığı reddetmek anlamına geliyordu 960. Cend Şehrinin jeopolitik durumu oldukça karışıktı. Bölgenin hakimi olan Sasaniler ve İç Asya’daki en büyük güç haline gelen Karahanlılar birbirleri ile mücadele içerisindeydiler. Selçuk Bey’de bu mücadelelere müdahil olarak her iki tarafa da asker gönderip karşılığında geniş bozkırlar ve yaşam alanları elde ediyordu. Zira Selçuk Bey’in İslamiyet’e geçmesi de bu dönemde gerçekleşmiş, Müslüman olan Sasaniler ve Karahanlılar ile münasebetleri vesilesiyle İslam dini ile tanışıp gönüllü olarak İslamiyet’i seçmişti. Selçuk Bey’in Sasani-Karahanlı mücadelesinde elde ettiği bozkırlar, Karahanlıların 999 yılında Sasanileri tam olarak yıkmasıyla Selçuk Bey ve Kınık Boyu’nun resmi hakimiyet alanı haline geldi. Sasaniler’den boşalan bölgeyi Karahanlılardan önce sahiplenen Selçuk Bey, tebaası ile birlikte Horasan’a yerleşip bu bölgeyi yurt edindiler. Selçuk Bey ve Kınık boyu, artık müstakil bir güç ve hakimiyet alanları kesinleşmiş bir beylik olarak anılıyordu. Dandanakan Savaşı 1040 Mesut Han, 1038’deki ağır mağlubiyetin ardından İki yıl süren bir hazırlık neticesinde çoğunluğu atlı süvarilerden oluşan kişilik bir ordu hazırladı. Gazne Ordusu Selçuklu ordusuna nispetle oldukça büyük ve kabalalıktı. Gazneli Mesut, ordusunun başında sefere çıkarak 16 Ocak’da Nişabur Şehrine ulaştı. Savaşı Nişabur üzerinden kurgulamıştı ancak Sarah savaşında ağır tahribata uğrayan ve halkı çevre şehirlere göç eden Nişabur şehri yiyecek ve temiz su sıkıntısı içerisindeydi. Kalabalık ordusunun yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılamak amacıyla çevre illerden erzak tedariki yapmaya çalışsa da yeterli olamayınca Merv şehrine ilerlemeye karar verdi. Selçuklular Gazne Ordusunu ilerleme esnasında hem vur-kaç taktikleriyle yoruyor ve yavaşlatıyor, hem de erzak tedariki için lojistik hareketlerini baltalıyordu. Gazne ordusu hem kalabalık olduğu için yavaş ilerliyor, hem de açlık, susuzluk ve yorgunluk nedeniyle zayıf düşüyordu. Nihayet Merv şehrinde konuşlu bulunan Dandanakan kalesi önünde karşı karşıya geldiler. Gazne ordusu Dandanakan kalesine doğru ilerlemekteyken Selçuklu ordusu ilk taarruza başladı. Taarruza rağmen kaleye ilerlemeye devam eden Gazne ordusu, hem Selçuklularla hem de susuzluk, açlık ve yorgunlukla mücadele ediyorlardı. Dandanakan kalesine girerek savunma savaşı yapmak Gazne ordusu için önemli bir avantaj sağlayacaktı ancak Kaleye girmeleri ve kuşatılmaları halinde dışarıyla bağlantıları kesilecek, artan su sıkıntısı katlanılamaz bir hale gelecekti. Bunun üzerine kaleye sığınarak savunma savaşı yapmak yerine Ordunun su sıkıntısını gidermek için birkaç kilometre daha güneyde bulunan Su kuyularına doğru ilerlemeye karar verdiler. Selçuklu ordusu Gazneliler üzerindeki taarruzlarını şiddetlendiriyor ve baskısını arttırıyordu. Gazne ordusu ise hem Selçuklulara karşı koymaya çalışıyor hem de su kuyularına doğru ilerlemeye çalışıyorlardı. Bu keşmekeş içerisinde düzeni ve disiplini bozulan Gazne ordusu, Selçukluların planlı ve ısrarlı taarruzları karşısında tutunamayarak sayıca fazla ve güçlü olmalarına rağmen ağır kayıplar vererek yenik düşmeye başladılar. Savaşın sonunda ağır bir yenilgiye uğrayan Gazne ordusu savaş meydanından düzensiz şekilde çekilmeye başladılar. Gazneli Mesut, bu mağlubiyetten sonra otoritesini yitirmiş, askerlerinin saygısını ve bağlılığını kaybetmişti. Kendisine bağlı küçük bir birlik ile Hindistan’a doğru ilerleyerek hem Selçuklulardan hem de kendi askerlerinden kaçmaya başladı. Bu kaçış hareketiyle Selçuklulardan kaçmayı başarabilmişti ancak kendi askerlerinden kaçamayıp askerleri tarafından öldürüldü. Büyük Selçuklu Devleti’nin Tarih Sahnesine Çıkışı Tuğrul Bey, Dedesi Selçuk Bey’in 960 yılında ilk ateşini yaktığı Büyük Selçuklu Devletini 77 yıl sonra, 1037 yılında tüm dünyaya ilan ederek Türk Tarihi’nin en önemli kilometre taşlarından biri olacak tarihsel süreci başlatmış oldu. Tuğrul ve Çağrı kardeşlerin birlikte yönettiği Selçuklu Beyliği Samanilerin yıkılmasıyla yerleşik halde yaşadığı coğrafyada güçlenmiş, Gazne Devletinin hâkimiyet altına aldığı Horasan bölgesinden yayılarak Dönemin en büyük Türk Devletlerinden biri olan Gazne Devletini mağlup ederek Nişabur kentinde Büyük Selçuklu Devletinin bağımsızlığını ilan etmişlerdi 1037. Selçukluların Gazne Sultanı Mesut Han’ı iki savaşta da ağır bir mağlubiyete uğratması üzerine otoritesi sarsılan Mesut Han Selçuklulara karşı kesin bir zafer kazanmak arzusuyla giriştiği Dandanakan Savaşında da mağlup olunca hem savaşı hem de saltanatını kaybetmişti. Dönemin en büyük Türk Devleti olan Gazne Devleti, Mesut Han’ın yokluğunda sahipsiz kalarak zayıflayacak ve yıkılarak tarih sahnesinden çekilecektir. Aynı tarihlerde bölgedeki diğer bir Türk Devleti olan Karahanlıların ise kısa süre sonra zayıflaması ve zamanla bölünerek yıkılması Selçuklu Devletini Türk Dünyasının yegane gücü haline getirecektir. Dandanakan Savaşını kazanan Selçuklular, Mesut Han’ın geri dönmeyerek saltanatına sahip çıkmamasını bir fırsat olarak değerlendirip Gazne Sarayına girerek Gazne Devletinin hazinesini savaş ganimeti olarak aldılar. Selçuklular artık hem geniş bir bölgeyi hakimiyetleri altına almış hem de Gazne Ganimetleriyle hazinesini doldurmuştu 1040. 1041 yılına gelindiğinde Selçukluların hakimiyet alanları Horasan, Merv, Fergana, Tohoristan ve Zemindaver şehirlerini içine alan geniş bir coğrafya ya ulaşmıştı. Artık bir beylik değil bağımsız bir devlet olarak anılan Büyük Selçuklu Devleti, toprakları üzerinde hakimiyet kurduğu Gazne Devleti üzerinde otorite kurmuş, hakimiyet alanlarını batıya ve kuzeye doğru genişletmek için sınır komşusu oldukları Karahanlılar Devleti ile karşı karşıya gelmişti. Ancak Karahanlı Devleti, Selçukluların Horasan’ı sahiplenmesi nedeniyle iç karışıklıklar yaşanmaya başlamıştı. Zira Horasan, Karahanlılar için büyük öneme sahipti. Karahanlıların uzun süredir Gazne Devletinden almak için uğraştıkları Horasan, Selçukluların hakimiyet alanına girince Karahanlılar bu başarısızlığın sorumlusu olarak saltanat ailesini hedef aldı ve ülke ikiye bölündü 1042. Türk Dünyası artık Büyük Selçuklu Devleti’nin başını çektiği bir döneme giriyordu. 1040’lı yıllarda bölgedeki demografik yapıya baktığımızda Türk Tarihinin Dünya Tarihinde ne denli önemli bir satır başı olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz. Zira 11. Yüzyılda varlığını devam ettiren 6 Türk Devleti bulunmaktaydı. Karahanlılar Marveaünnehir’de, Peçenekler Kuzey Karadeniz’de, Uzlar Balkanlarda, Kapçaklar ise Kafkasların doğusu ve Karadeniz’in Kuzey’inde, Gazneliler Hindistan-Pakistan bölgesinde, Selçuklular ise İran-Türkistan coğrafyasında Tarih’e yön vermekteydiler. Bu devletlerin en güçlüsü ve en uzun ömürlüsü elbette Büyük Selçuklu Devleti olmuştur. Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, Büyük Selçuklu Devletinin kurduktan sonra Selçukluların hakimiyet alanlarını genişletmek için yoğun seferler düzenlemekteydiler. Doğuda Gazne Devleti üzerine düzenledikleri seferler 1050 yılına kadar devam etmiş, Karahanlılar ise Büyük Selçuklu Devletinin üstünlüğünü kabul ederek iyi ilişkiler içerisine girmişti. Doğu ve Kuzey cenahlarda otorite kurulmuş, sıra batı sınırlarının genişletilmesine gelmişti. Artık hedef İran coğrafyasıydı. Tarihte az görünür bir süratle gerçekleşen bu seferler, art arda ve mutlak galibiyetlerle İç Asya ve Orta Doğu’yu Türk Yurdu haline getirmeye başladı. 1041’de Kirman’a taarruz eden Selçuklular, 1042 yılında Harezmşahlar üzerine taarruz etmiş, aynı yıl Kakuveyhiler’i mağlup ederek Hazar Denizine kıyısı bulunan Cürcan şehrine girerek bölgede hakim olan Ziyariler ve Misafiriler’i mağlup etmiş, birkaç ay sonra da Hamedan ve İsfahan şehirlerini alarak hakimiyet sınırlarını Hazar Denizinin güney hattına kadar ilerletmişlerdi. Yalnızca bir yıl içerisinde 1200 Km uzunluğunda, Km² lik bir coğrafyayı Büyük Selçuklu Devletinin topraklarına dâhil etmeyi başaran Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, Büyük Selçuklu Devleti’ni cihan devleti haline getirdiler. Yalnızca 1042 yılında gerçekleştirilen seferlerde hakimiyet altına alınan topraklar günümüz Türkiye’sinin yüz ölçümünden daha fazladır. Tuğrul ve Çağrı Beyler önderliğindeki Büyük Selçuklu Devleti’nin önlenemez ilerleyişi bölgedeki dengeleri tümüyle değiştiriyordu. Selçukluların akınları 1050’li yıllarda tekrar başladı. 1051 yılında Şiraz, 1052 yılında Umman, 1054 yılında Tebriz, Hille, Musul ve Diyarbakır, 1056’da Huzistan şehirlerini ele geçirdiler. Büyük Selçuklu Devleti artık İran coğrafyasının tam anlamıyla hakimi durumuna gelmişti. Ülkenin sınırları Batıda Bizans, Kuzeyde Gürcistan, Güneyde Abbasiler, Doğuda Kaşmir hattına ulaşmıştı. Yalnızca 20 yıl gibi bir süre içerisinde Asya’nın dörtte birine hakim olan Selçuklular artık gözünü batıya, Bizans topraklarına dikmişti. Büyük Selçuklu Devleti yalnızca Türk Dünyası’nın değil İslam Dünyası’nın da en önemli aktörü haline gelmişti. Zira İslam Dünyası Mezhep çatışmaları ile boğuşuyor, Şii-Sünni çatışmalarıyla mücadele eden İslam coğrafyası Arap Yarımadasından dışarı çıkamıyordu. Selçukluların Orta Doğu üzerindeki mutlak hâkimiyeti Arap Yarımadasında varlığını devam ettiren Abbasiler için bir umut ışığı olmuştu. Zira Abbasiler, Şii kökenli Büveyhoğulları Devletinin baskısı altındaydılar. Bugünkü Suriye toprakları üzerinde hakim olan Büveyhoğulları, mezhep farklılıklarının tetiklediği politik etkenlerle Abbasiler ile mücadele içerisine girişmişlerdi. İslam dünyasının liderliği Hilafet Makamında idi. Hilafet makamı ise Abbasi Devletinin himayesinde bulunuyordu. Halife Kaim, Abbasilerin içinde bulunduğu zor durum üzerine Tuğrul Bey’den yardım talep etti. Tuğrul Bey, Halife Kaim’in talebi üzerine bizzat ordusunun başına geçerek Büveyhioğullarının Abbasiler üzerindeki baskısını ortadan kaldırmak için Bağdat’a girdi 1055. Selçukluların Bağdat’a girmesi üzerine Büyük Selçuklu Devleti ile baş etmesi mümkün olmayan Büveyhioğulları Bağdat’ı terk ederek ettiler 1055. Tuğrul Bey’in Abbasilere yardımı İslam Dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Zira Büyük Selçuklu Devleti, tarihi boyunca Abbasiler ile münasebette bulunmamışlar daha çok Şii kökenli Sasaniler ve ardılları ile siyasi ve politik münasebetler içerisine girmişlerdi. Buna rağmen Sünni inanışa sahip olan Selçuklular, Abbasilerin ve dolayısıyla İslam Dünyası’nın yardımına koşmuş, İslam Dünyasının en büyük sorunu haline gelen Şii tehdidini ortadan kaldırarak İslam’ın Arap coğrafyasının dışına çıkabilmesini sağlamıştır. Büyük Selçuklu Devletini Cihan devleti haline getiren Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, devam eden yıllarda seferlerle hâkimiyetleri altına aldıkları coğrafyalardaki idari ve toplumsal yapılanmayı oluşturarak bu bölgeleri tam anlamıyla Türk Yurdu haline gelmesini sağladılar. 30 yıllık uzun hakimiyet dönemleri boyunca büyük başarılara imza atan Tuğrul ve Çağrı kardeşler, artık yaşlanmışlardı. Ortak Kağan Çağrı Bey 1060 yılında, Büyük Kağan ve Sultan Tuğrul Bey ise 1063 yılında vefat ederek Türk Dünyasına bir Cihan Devleti miras bırakarak hayata gözlerini yumdular. Büyük Selçuklu Devletinin Zayıflaması ve Bölünmesi Melikşah, Büyük Selçuklu Devletini Türk Tarihinin en geniş hâkimiyet alanına ulaştırmıştı ancak Büyük Selçuklu Devleti için çöküş en tepe noktasında gerçekleşti. Melikşah’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Berkyaruk, babasının saltanat makamını korumayı başaramadı. Melikşah’ın ölümünü fırsat bilen saltanat varisleri birer birer ayaklanarak Büyük Selçuklu Devletini zayıflatan ve bölen süreci başlattılar. İlk başkaldıranlardan biri Melikşah’ın kardeşi, Selçuklu Maliki Valisi Tutuş oldu. Tutuş, yeğeni Berkyaruk’un hakimiyetini kabul etmeyerek saltanat üzerinde hak iddia etti. Berkyaruk, amcası Tutuş’un başkaldırısı ve taarruzu üzerine giriştikleri savaşta Tutuş’u öldürerek bu tehdidi ortadan kaldırmıştı ancak Melikşah’ın ölümü geniş Selçuklu coğrafyasında isyan ve başkaldırı için fırsat kollayan zümrelerin ayaklanmalarıyla çok daha kötü tezahürlere sebep oldu. Arap Yarımadasının en stratejik bölgesi olan Mısır’da bulunan Fatımiler Batınilik adı verilen sapkın bir inanış ile isyan hareketine girişmişlerdi. Bu inanışın en önemli aktörlerinden biri olan Hasan Sabbah, muhtelif bitkilerle imal ettiği uyuşturucu tesirli maddeleri kullanarak fedailer yetiştiriyor, aldıkları uyuşturucuların tesiriyle doğa üstü halisünasyonlar gören fedailer Hasan Sabbah’ı tartışılmaz bir lider olarak görerek onun için kolayca ölüme atlayabiliyorlardı. Hasan Sabbah, etrafında topladığı hizmetkarlarıyla İran’ın Alamut şehrindeki Alamut Kalesini zapt edip konuşlanarak yetiştirdiği fedailerle Büyük Selçuklu Devletinin siyasi, askeri ve din önderlerine suikastlar düzenliyordu. Melikşah döneminde başlayan bu hareketi ortadan kaldırmak için düzenlenen sefer ise Melikşah’ın ölümü üzerine yarım kalmıştı. Melikşah öldükten sonra daha da şiddetlenen Fatımilik hareketi Selçuklu Devletine tabi toplumların kışkırtılmasında ve isyana teşvik edilmesinde önemli bir etken olmuştur. Melikşah’ın ölümü ile başlayan ayaklanmalar ve isyanlar, Haçlı Seferleriyle daha içinden çıkılamaz bir durumun ortaya çıkmasına sebep oldu. Batı, Bizans’ın muhafazası, Müslüman toplumların Avrupa’ya ilerleyişinin engellenmesi ve Selçuklu Hâkimiyetine giren Suriye ve Filistin’in geri alabilmek için büyük hazırlıklara girişmiş ve yüz binlerce askerden oluşan bir ordu hazırlayarak Haçlı Seferi olarak adlandırdıkları büyük taarruzu gerçekleştirmişti. İç çekişmeler ve isyanlarla uğraşan Berkyaruk, Haçlı seferlerine karşı direniş gösteremeyince Filistin ve Suriye’nin bir bölümü Haçlı Ordusunun denetimi altına girdi. Ortaya çıkan bu zor durum neticesinde Hem Anadolu’da hem de diğer pek çok bölgede yerel hükümdarlar Selçuklu Devletine bağlılıklarını sona erdirerek isyan ettiler ve bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. Bu durum hem ülkenin düzenini ve nizamını bozuyor hem de saltanat adaylarının ellerini güçlendiriyordu. Anadolu’da sefer için görevlendirilen ve bu bölgelerde idareci tayin edilen komutanlar isyan etmiş, bağımsız olarak hareket etmeye başlamışlardı. Kafkaslarda hâkimiyet altına alınan Gürcüler ve diğer yerel hükümdarlıklar ayaklanıyor ve Büyük Selçuklu Devletine bağlı olmadıklarını ilan ediyorlardı. Mısır Fatımilerin, Suriye ve Filistin Haçlı Ordusunun denetimi altına girmişti. Büyük Selçuklu Devleti artık sadece İran ve Maveraünnehir bölgesi ile çevresinde hâkimiyetini koruyabiliyordu. Berkyaruk’un bu çöküş dönemindeki hâkimiyeti vefat ettiği 1104 yılında kadar devam etti. Çok genç yaşta Selçukluların hükümdarı olan Berkyaruk, 1104 yılında öldüğünde sadece 25 yaşındaydı. Berkyaruk’un ölümü üzerine yerine kardeşi Mehmet Tapar geçti. Mehmet Tapar dönemi de Berkyaruk döneminde olduğu gibi iç karışıklıklar ve çöküş süreci ile devam etti. Ülkenin içinde bulunduğu zor durumdan çıkması için Kafkaslara ve Mısıra seferler düzenleyip başarılı sonuçlar almış olsa bile bu zaferler Büyük Selçuklu Devletini içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için yeterli olamadı. Mehmet Tapar’ın 14 yıllık hâkimiyeti sürecinde Büyük Selçuklu Devletinin Zayıflaması ve Bölünmesi durdurulamadı 1118. Mehmet Tapar’ın ölümünden sonra yerine oğlu Mahmut Geçti ancak Melikşah’ın oğlu, Mehmet Tapar’ın kardeşi Horasan Maliki Valisi Sencer, yeğeni Mahmut’u tahttan indirerek yerine kendisi geçti ve yeğeni Mahmut’u himayesi altına alarak Irak Selçuklularının sultanı ilan etti. Sultan Sencer, Horasan valisi iken Karahanlıları, Gaznelileri ve Gurluları kendisine bağlamıştı. Başarılı idaresi döneminde Maveraünnehir bölgesini uzun süre idare etmekteydi. Ancak bu başarılar bölgelere ayrılan ve bağımsız hareket eden Selçuklu Devletlerini bir araya getirmeye yetmedi. 1141 yılında Karahıtaylılar’ın Selçuklu sınırlarına kadar ulaşmasıyla Karahıtaylılar ile giriştiği mücadelede mağlup olunca itibarını kaybetti ve Maveraünnehir Karahıtaylıların eline geçti. Sultan Sencer’in Karahıtaylılar’a mağlup olmasıyla otorite boşluğunun tekrar ortaya çıktığı Büyük Selçuklu Devletinde yüksek vergiler sebebiyle isyan eden Oğuzlar vergi vermeyi reddedip daha geniş hakimiyet alanı talep edince Büyük Selçuklu Devletinin hakimiyetine son darbe vurulmuş oldu. Ayaklanan Oğuzlar, soydaşları olan Sultan Sencer’i esir alıp Horasan bölgesini zapt ettiler 1153. Oğuzlara esir düşen Sultan Sencer, bir süre sonra serbest bırakılsa da kısa süre sonra vefat etti ve Büyük Selçuklu Devleti tam anlamıyla yıkılmış oldu 1157. kaynak
Selçuklu Devleti Kpss Tarih konuları içinde önemli bir yere sahiptir. Genelde şimdi işleyeceğimiz Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti ile karıştırılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra ortaya çıkan Selçuklu Devletleri içinde yer Selçuklulardan bir önceki konuda bahsetmiştik. Kpss tarih dersinin bu bölümünde de Büyük Selçukluların Kültür ve Medeniyet konusunu Selçuklu Kültür ve Medeniyeti1 Devlet Yönetimi Oğuz geleneklerine göre yönetilen Selçuklularda, ülke hükümdar ve ailesinin ortak malı sayılırdı. Ülkeyi yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanılır ve buna Kut Anlayışı devletinden ülkenin hükümdarın ve ailesinin ortak malı sayılması sık sık taht kavgalarına yol açardı. Bu bilgi kpss sorularında ve kpss deneme sınavlarında bolca karşımıza çıkmaktadırHalife tarafından onaylanan Hükümdarlar adına hutbe okunurdu. Hükümdarlar sınırsız yetkiye sahip değillerdi. Törelere ve İslamiyet’e uygun hareket etmek zorunda olan hükümdarların çocukları da vilayetlere yönetici olarak amaç hükümdar çocuklarının yönetim tecrübesi Devletinde devlet işleri Divan-ı Saltanatta Büyük Divan görüşülürdü. Eğer divanda herhangi bir karar alınacaksa bu kararlar sadece Sultan onaylarsa geçerli olurdu. Sultan olmadığı zaman Büyük Divana vezir başkanlık Saltanat bu yönüyle danışma kuruluna ya da bakanlar kuruluna devletinde Sultan ve vezirin dışında Müşrif, Müstevfi ve Ariz denilen görevliler de bulunurdu. Bu görevlilerin ayrıca kendi divanları bulunur ve toplantılarını gerçekleştirmekteydiler. Bunlara bir göz İstifa Maliye ve ekonomi işleri ile ilgilenen birimdir. Müstevfi başkanlığında İşraf Askeri ve hukuk işleri dışında kalan diğer işleri denetlemekle görevi olan birimdir. Müşrif başkanlığında Arz Ülkenin asker ve ordu işlerini yürütmekle görevli olan birimdir. Ariz başkanlığında Tuğra Devletin iç ve dış yazı işlerini yürütmekle görevli olan genel kültür tarih dersine ait Büyük Selçuklu Devletinde ülke, eyaletlere ayrılarak yönetilmiştir. Bu bilgilerle beraber Selçuklu Devleti ile ilgili aşağıdaki terim ve unvanları Hükümdar adına hutbe BayrakHilat Hükümdar Saltanat Büyük Eyalet başlarına atanan aile Meliklerle beraber tayin edilen ve onları eğiten bilgili ve tecrübeli devlet Askeri Sivil Bulunduğu şehrin Belediye işlerinden Şehrin güvenlik ve asayişinden Osmanlılarda karşılığı Lala’ Selçuklu Devletinde hükümdarlık alametleri hutbe okutmak, para bastırmak, taht, bayrak, çetr, asa, hilat, nevbet, tuğ ve Ordu Yönetimi Selçuklu Devletinde ordu onluk sisteme dayanmaktadır. Ayrıca ordu 3 ana bölümden Guleman-ı Saray Guleman-ı Hassa Ordusu Çeşitli milletlerden küçük yaşlarda esir edilerek ya da satın alınan çocukların eğitilmeleri ile meydana gelen ordudur. Guleman-ı Hassa ordusu Sultana bağlıdır ve Sultanın güvenliğinden sorumlu ordudur. Kelime anlamı köle olan Gulam kökünden, Guleman-ı Saray askerleri aklımıza gelmelidir. Bu askerlerinin 3 ayda bir aldığı maaşa Bistegani adı Saray askerleri Osmanlıdaki Kapıkulu Askerlerine örnek teşkil İkta Ordusu Eyalet ordusu – Sipahi Toprak sistemine dayalı olan bu ordu, ikta sahipleri tarafından yetiştirilen en kalabalık orduyu ordusu Osmanlıdaki Tımarlı Sipahi ordusunun oluşmasına temel sistemi ilk olarak Hz Ömer zamanında uygulanan bir Yardımcı Kuvvetler Bağlı devlet beyliklerinin askerleri, bazı devlet adamlarına bağlı askerler ve gönüllülerden oluşan yardımcı kuvvetler savaş zamanı orduya katılan Toprak Yönetimi Büyük Selçuklu Devletinde toprak devletin mülkiyeti ve kontrolü altındaydı. Bu topraklar dörde Arazi Bu toprakların geliri Sultan, Sultanın ailesi ve yakınlarına Arazi Maaş karşılığı asker beslemek şartıyla geliri devlet adamları ve memurlara verilen arazilerden oluşmaktadır. Bu sistemde ikta sahipleri, elde ettikleri gelirle hem kendi geçimlerini sağlamakta hem de elde bulunan askerlerin masraflarını sistemi Osmanlıdaki Tımar sistemi yani dirlik sistemine öncülük Arazi Devlete uzun süre hizmet etmiş ya da üstün hizmetlerinden ötürü şahıslara verilen özel mülk arazilerinden Arazi Sosyal tesisler ve hayır işlerine geliri aktarılan arazi olarak belirlenen toprak başka türlü hiçbir şekilde artık Hukuk Sistemi Kpss genel kültür tarih konusunda İlk Türk İslam Devletleri içinde yer alan Selçuklularda hukuk sistemi örfi ve şer’i olarak ikiye ayrılmaktaydı. Şer’i Hukuk işlerine yani dine dayalı olan hukuk işlerine Kadı’l Kudad başkanlığındaki kadılar bakmaktaydı. Örfi hukuk yani geleneklere dayalı hukuk işlerine de Emir-i Dad başkanlığındaki mahkemeler bakmaktaydı. Ordu içinde çıkabilecek her türlü anlaşmazlıklara ise Kazasker yani Kadıasker Selçuklu Devletinde halkın dilek ve şikayetlerinin dinlendiği ve hukuk işlerine bakıldığı sultan başkanlığında toplanan divana Divan-ı Mezalim adı Yazı, Dil ve Edebiyat İlk Türk İslam devletleri içinde yer alan Selçuklu Devleti İslamiye’ti kabul ettiğinden dolayı diğer ilk Türk İslam devletleri gibi İslamiyet’ten etkilenmiş ve yazı dili olarak Arap alfabesi kullanılmıştır. Halkın yüksek çoğunluğu Araplar ve Farslardan oluştuğu için edebiyatta da doğal olarak Arap ve Fars etkisi görülmeye Devletinde bilim dili Arapça, resmi yazışmalar Farsça, günlük konuşma dili ise Türkçe bu çeşitlilik, Türk dilindeki gelişmelerin yavaşlamasına sebep Bilim ve Sanat Kpss tarih konuları içinde Büyük Selçukluda yer alan en önemli bilim kurumlarını medreseler oluşturmaktaydı. İlk olarak Tuğrul Bey zamanın açılan medreselerin en önemlisi Vezir Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta açılan Nizamiye Medresesi Dünyanın ilk Üniversitesi sayılmaktadır ve sonraki devletlere örnek teşkil Vezir Nizamülmülk tarafından oluşturulan Siyasetname adlı eser de hükümdarlara devlet yönetimi ve düzeni hakkında bilgi veren bir eser niteliği Devletinde bilim alanında Astronomi dalında da önemli çalışmalar mevcuttur. Ömer Hayyam tarafından oluşturulan bir kurul, Takvim-i Celali ve Takvim-i Melikşah adında bir takvim meydana tarih boyunca 12 Hayvanlı Türk Takvimi, Takvim-i Celali, Hicri Takvim, Rumi Takvim ve Miladi Takvim dışında ilk Türk İslam devletleri ve Selçuklu Devletinde en fazla gelişme göseren sanat dalı mimari Türk İslam mimarilerine türbe, cami ve kervansaray şeklinde Karahanlılarda sanatı, halıcılık, çinicilik, minyatür, hat sanatı ve seramik yapımı da bu dönemlerde ve heykel sanatları İslamiyet’e geçişle birlikte bu dallardaki gelişme durmuş, bu dallara verilen önem minyatür ve hat sanatları alanına yoğunlaşmıştır. Minyatür İslamiyet öncesinden beri süre gelirken, Hat sanatı yani İslami yazı yazma sanatı bu dönemden itibaren yoğunlaşmış ve bu alanlarda önemli eserler meydana gelmiştir.* İlk Türk İslam Devletleri ve Selçuklu Devletinde yer alan mimar eserlerTolunoğulları Tolunoğlu Kara Ayşe Bibi TürbesiGazneliler Mahmut Bendi ve Zafer Selçuklu Devleti Zavere Camii, Mescid-i Cuma, Diyarbakır Ulu Camii, Kazinde yer alan Mescid-i Camii, Gülpayegan Camii, Nizamiye Medresesi, Cihil Dühteran, Herrekan Kümbetleri, Kümbet-i Ali, Kümbet-i Surh, Sultan Sencer Türbesi, Tuğrul Bey Türbesi, Hoca Ahmet Yesevi Türbesi ve İmam-ı Gazali Türbesi Büyük Selçuklu Devletinde yer alan önemli mimari eserler olarak göze çarpmaktadır. * İlk Türk İslam Devletleri ve Selçuklu Devletinde yer alan bilim adamlarıFarabi 870-950 yılları arasında yaşamış olan Farabi Pozitif bilimlerin başlangıcını oluşturmuştur. Matematik, fizik, astronomi, mantık, psikoloji ve siyaset alanlarında eserler vererek bilimleri ilk kez Batıda Alfarabius adı ile ünlenmiş ve eserleri Latin diline çevrilmiştir. Ayrıca Aristo mantığını en iyi yorumlayan bir bilim adamı olduğundan Muallim-i Sani yani İkinci Öğretmen adını Sina Özellikle Tıp ve felsefe alnında eserler vermiş ve 982-1037 yılları arasında yaşamış olan İbni Sina, Batıda Avicenna adı ile tanınmıştır. El Kanun-u Fit-Tıp adlı kitabı Batı dillerine tercüme edilerek ünivesitelerinde Hükümdarı diye anılan İbni Sina, Hipokrat’tan sonra tıbbın ikinci babası olarak kabul Kpss tarih dersinde yer alan bir diğer önemli bilim adamı olan Biruni, Gazneliler döneminde 973-1051 yılları arasında yaşamış, astronomi, matematik, coğrafya ve felsefe alanlarında eserler vermiştir. Özellikle Coğrafyanın Türk İslam Dünyasından bir bilim dalı haline gelmesinde önemli bir payı 788-850 yılları arasında yaşamış olan Harezmi, matematik, astronomi ve coğrafya alanlarındaki çalışmalarıyla matematikte sıfır rakamını kullanan ilk bilim Rüşt 1126 – 1198 yılları arasında yaşamış olan İbni Rüşt, Felsefe , tıp ve astronomi üzerinde çalışmalar yapmıştır. Skolastik düşünceye darbe vuran bu bilim adamı Rönesans’ın doğmasında etkili Razi 1149 – 1210 yılları arasında yaşamış olan Er Razi özellikle Kimya alanında uzmandır ve bir kimyagerdir. Sülfürik asidi bulan bilim adamıdır Sosyal ve Ekonomik Hayat Selçuklu Devleti ve ilk Türk İslam devletlerinde halk yönetenler ve yönetilenler olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Yönetenler askeri ve yüksek derecedeki memurlardan oluşmaktayken, yönetilenler göçebeler, köylüler, şehirliler ya da kasabalılardan farklılıklar yoktur. Dikkat edelim bu anlayış ve hoşgörünün mevcut olduğu sosyal hayatta memurluklar babadan oğula ne kadar sınıf ayrılığı olmasa da memurluğun babadan oğula geçmesi bürokraside egemen bir sınıfın ortaya çıkmasına zemin çok önem veren Selçuklu Devleti bir çok kervansaray yaptırmıştır ve ticareti canlı tutmaya Türk İslam devletlerinde ticaret yolları üzerine güvenli ticaretin yapılabilmesi sebebiyle inşa edilen konaklamam kervansarayların ilk örneklerini oluşturan ve ilk olarak Karahanlılarda görülen sınır boylarına yaptırılan kalelerdir. Bu kaleler ilk olarak kervanlara barınma olanağı sağlamış ve zamanla kervansaraylara genel kültür tarih dersine ait Büyük Selçuklu Kültür ve Medeniyeti konusu tamamlanmıştır. Bir sonraki kpss tarih konusu Orta Asya’da Kurulan Diğer Devletler olacaktır.
Anadolu Selçuklu Devleti, Selçuklular tarafından Anadolu da kurulan bir Türk devletidir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071 Malazgirt Savaşından sonra daha da hızlanmış ve Türk akıncıları Anadolu’da ilerlemeyi sürdürmüştür. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah I. Süleyman Şah ise Anadolu’daki fetihleri daha da batıya yayarak 1075’te İznik’i Bizans’tan alarak başkent yapmış ve Anadolu Selçuklu devletini resmen kurmuştur. İznik in başkent yapılmasıyla temelleri atılan devletin hükmü, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu hükümdarını tahttan indirdikleri 1318’e kadar sürmüştür. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu 1077 ve Süleyman Şah Dönemi Selçukluların Anadolu’ya yapılan akınlarla kurduğu Anadolu Selçuklu Devleti, aslında Türklerin Anadolu da Malazgirt Meydan Muharebesi ile kazandıkları başarının en büyük sonucudur. Anadolu Selçuklu Devleti, Oğuz Türklerinin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar ailesinden Süleyman Şah tarafından Anadolu’da kurulmuştur. Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapılarını Türklere sonuna kadar açan Sultan Muhammed Alparslan, bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine Anadolu’yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi. Bu kumandanlardan biri olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabgu’nun torunu olup, Anadolu’daki fetih hareketinden sonra Antakya’dan Anadolu ya girdi. 1074 yılında Konya ve havalisini mahalli Rum despotlarından alarak, fetihlere devam ederek İznik önlerine kadar geldi. Sadece 3 yıl içinde 700 km’lik bir hat üzerinde ilerleyerek 1075 senesinde İznik’i fethetti ve burayı emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu. Süleyman Şah, Bizans’ın kendi içindeki ve merkezi tekfurlukları arasındaki çekişmelerden faydalanarak, bölgedeki hâkimiyetini güçlendirdi. İznik’e yeni bir Türk devletinin kurulması, Anadolu’ya gelen Türkmenlerin birleşmesini temin edip, doğudaki Müslüman Türklerin büyük topluluklar halinde bölgeye gelmelerine zemin hazırladı. Özellikle Anadolu’nun genel hali olan huzursuzluk ve güvensiz ortam altında Bizans’ın zulmüyle ezilen yerli halk, böylece Süleyman Şah’ın hoşgörüsü ve insani idaresiyle huzura kavuştu. Bölge halkına gösterilen bu iyi niyet de devletin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağladı. Önce Süleyman Şah’ın idaresine giren halk zamanla kendi kendine Müslümanlığı kabul etti. Yeni yurt arayan Türkmenlerin bölgeye gelmeleriyle bu grupları örgütleyen Süleyman Şah, özellikle Fırat boylarında ve Kilikya taraflarında toplanan Ermenilere engel olmak için harekete geçti. 1082 yılında Çukurova üzerine yürüyen Süleyman Şah, Adana, Tarsus ve Misis dahil tüm bölgeyi hakimiyeti altına aldı. 1084 yılında da Hıristiyanların elinde bulunan Antakya’yı aldı. 1086’da Suriye Selçuklu meliki Tutuş’la yaptığı savaşta yenildi ve savaş meydanında öldü. Oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın yanına gönderildi. Süleyman Şah’ın ölümünden sonra başsız kalan Anadolu Selçuklu Devleti bir süre İznik vekili olan Ebu’l-Kasım tarafından yönetildi. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı olan Melikşah’ın ölümünden sonra ise şehzadelerden biri olan Kılıç Arslan İran’dan kaçarak İznik’e geldi ve Anadolu Selçuklu tahtına oturdu. I. Kılıç Arslan Dönemi Kılıç Arslan tahta çıkar çıkmaz devleti teşkilatlandırdı. Öncelikle başsız kalan devletin başkenti olan İznik’i bayındır hale getirdi. Devlet yönetimindeki otoriteyi de eline aldıktan sonra zaman kaybetmeden akınlara başladı. Öncelikle, Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan Bizans Devletini bu bölgeden uzaklaştırdı. Batı sınırını biraz olsun rahatlattıktan sonra doğuya yönelen I. Kılıç Arslan 1096 yılında Malatya’yı kuşattı; fakat Haçlı ordusunun Anadolu’ya girdiğini haber alan Kılıç Arslan hemen kuşatmayı kaldırarak merkeze döndü. Avrupa’daki soyluların, derebeylerin, prenslerin ve şövalyelerin oluşturduğu bu Haçlı ordusu Anadolu Selçuklu Devletinin payitahtı olan İznik’i ele geçirince devletin yeni başkenti Konya oldu. Haçlı birlikleri ilerlemeye devam ettikçe sayıca fazla olmalarına rağmen Kılıç Arslan büyük bir soğuk kanlılıkla güzergahı izledi ve gerek gece baskınlarıyla gerekse Türk Akıncılarının uyguladığı Vur-Kaç taktiği ile düşman birliklerini adeta imha etti. Haçlılara karşı alınan bu zaferden sonra Bizans ile antlaşma imzaladı ve doğu seferlerine hız kazandırıldı. 1103 senesinde Malatya’yı ele geçiren I. Kılıç Arslan ardından Musul’u da ele geçirmeyi başardı. Fakat bu başarılı yolculuk Habur Nehri’nde son buldu. I. Kılıç Arslan, Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye meliki Rıdvan’ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı muharebede yenildi ve nehre düşüp boğuldu. I. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra oğlu Musul valisi Şehinşah da Emir Çavlı tarafından esir edilerek İsfehan’a götürüldü. Hükümdarın savaşta ölmesi ve oğlunun esir düşmesi Anadolu Selçuklu Devletini derinden sarstı. Bu güç kaybı ise devletin etrafındaki eli tetikte bekleyen düşmanlar yani Bizanslılar için bulunmaz bir fırsattı. Bizanslılar, Batı Anadolu sahillerini istila etmeye başladılar. Hükümdarsız kalan devlet birlikleri bu istilacılara direnemeyerek Anadolu içlerine kaçmak zorunda kaldı. 1110 yılında ise esaretten kurtulan Şehinşah, Konya’ya gelerek tahta geçti. Şehinşah ve Kayseri emiri Hasan Beyin bütün gayretlerine rağmen Bizans birliklerinin önünden kaçan Türklerin Anadolu içlerine çekilmeleri durdurulamadı. Bu başarısızlıklar sonucunda 1116 yılında Danişmentliler Şehinşah’ı tahtan indirerek yerine Şehzade Mesud’u sultan ilan ettiler. II. Mesud Dönemi Anadolu Selçukluları ve Danşimentliler Sultan Mesud, tahta çıktığı andan itibaren Danişmentlilerin devlet üzerindeki etkisini kaldırmaya ve durdurulamayan Bizans ilerlemesini dizginlemeye çalıştı. 1182 yılında batıda ilerleyen Bizans üzerine sefere çıktı ve ardından devletin doğu topraklarındaki hakimiyetini güçlendirmeye çalıştı. Anadolu Selçuklu Devletini yıkmak isteyen Bizans, İmparator Manuel komutasında bir birliği devletin başkenti olan Konya üzerine gönderdi. Bu tehlikeli durumu haber alan Sultan Mesud’un oğlu II. Kılıç Arslan Aksaray’da bir ordu hazırlayarak Konya önlerine varmak üzere olan Bizans birliklerinin önünü kesti ve geleneksel Türk savaş taktikleriyle önce bölerek sonra parçalayarak Bizans birliklerini 1145 senesinde büyük bir yenilgiye uğrattı. Bizans’ın bu ağır yenilgisinden sonra toparlanan Anadolu Selçuklu güçleri, Anadolu’ya giriş yapan Haçlı güçlerini de adeta kılıçtan geçirdi. Haçlılara karşı alınan bu başarılı sonuçlar devletin güçlü ve yükseliş devrini geri getirdi. Devletin genel politikası olan adalet ve hoşgörü sebebiyle Bizans tebaası olan halk Türk idaresine bağlandı. Devletin yükseliş devrinin mimarı olan Sultan Mesud, birçok eser de yaptırdıktan sonra kırk yıl süren saltanatında 1115 yılında vefat etti. Yerine Bizanslılara karşı Konya’yı savunan oğlu II. Kılıç Arslan geçti. II. Kılıç Arslan Dönemi II. Kılıç Arslan da babasının yolundan giderek devletin sınırlarını genişletmeye çalıştı. Doğu seferine çıkarak devletin hakimiyet alanını Fırat sınırına kadar genişletti. II. Kılıç Arslan, Bizanslılar ve topladıkları yardımcı kuvvetlerle yaptığı 17 Eylül 1176 Miryokefalon Düzbel/Karamukbeli Meydan Muharebesini kazanarak Anadolu’nun bir Türk yurdu olarak kalacağını bütün dünyaya göstermiş oldu. Daha sonra Batı bölgesine Türk Akıncılarını gönderdi. 1182 yılında, Uluborlu, Kütahya ve Eskişehir havalileri fethedildi. Denizli ve Antalya kuşatıldı. Danişment arazisi ve Çukurova ele geçirildi. Kazanılan başarılar ve zaferler siyasi birlik ve sınır emniyeti sağlandı. Ekonomik ve kültürel yükselme başladı. Bir süre sonra II. Kılıç Arslan, mücadeleyle geçen uzun saltanat yıllarındaki yorgunluğu ve ihtiyarlığını mazeret gösterip istirahate çekildi. Sahip olduğu toprakları 11 oğlu arasında paylaştırdı. Kendisi Konya’da büyük Sultan olarak hükümdarlık sürmeye devam etti. Oğullarının her biri bir vilayette yönetimi ele aldı. Bu sırada Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetmesiyle birlikte III. Haçlı Seferi başladı. Şehzadelerin Haçlı ordusuna karşı koymaları bu birlikleri yavaşlattı ve Anadolu içlerine ilerledikçe Haçlı ordusu imha edildi; ancak bu birliklerin bir kısmı Filistin’e ulaşmayı başardı. Sultan II. Kılıç Arslan Konya’da vefat etti. Yerine büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Fakat kardeşleri bu taht varisini kabul etmeyince kardeşler arasında taht kavgaları başladı. Tokat meliki Rükneddin Süleyman Şah, 1196 yılında Konya’yı ele geçirdi ve saltanatını ilan etti. Rükneddin Süleyman Şah Dönemi Rükneddin Süleyman Şah, Birliği sağladıktan sonra Bizans’ı tekrar vergiye bağladı. İç mücadelelerden yararlanarak hudut tacizlerine başlayan Ermenileri cezalandırdı. Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından istifade ederek, Erzurum’a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı. 1201 yılında, Saltuklu Devletine son verdi. Artuklular ve Mengücekliler’den aldığı yardımla, Erzurum’dan Gürcistan üzerine sefere çıktı. Sarıkamış yakınlarında Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu. Tekrar Gürcistan seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204 yılında vefat etti. Konya’da Künbedhane’ye defnedildi. Yerine oğlu III. Kılıç Arslan geçti. Fakat çok geçmeden Gıyaseddin Keyhüsrev, Türkmen beylerinin davetiyle, küçük yaştaki yeğeni Kılıç Arslan’ın yerine, tekrar Türkiye Selçuklu Sultanı oldu Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi Gıyaseddin Keyhüsrev, devletin hudutlarını emniyete almak için Bizanslılar ve Ermenilerle mücadele etti. Dördüncü Haçlı Seferleriyle 1204 İstanbul, Latin hakimiyetine girdi. Bizans hanedanı Anadolu’ya kaçıp, İznik ve Trabzon’da iki devlet kurdu. Bizanslılar, Karadeniz kıyılarına yerleşerek ticaret yollarını kapattılar. Gıyaseddin Keyhüsrev ticaret yolunu açmak için, 1206 yılında sefere çıktı. Bizanslıları bu bölgeden atarak, Karadeniz yolunu açtı. Ertesi sene Akdeniz sahillerine inerek Antalya’yı fethetti. Bu sırada akıncı beyleri, Batı Anadolu’daki birçok yeri aldı. Bu fetihler, İznik Bizanslılarını telaşlandırdı. Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans ordusu ile 1211 senesinde Alaşehir’de yapılan muharebede dolaşırken bir düşman askeri tarafından şehit edildi. Yerine oğlu İzzeddin Keykavus geçti İzzeddin Keykavus Dönemi İzzeddin Keykavus, saltanatının ilk yıllarında taht mücadelesiyle uğraşmak zorunda kaldı. Daha çok iktisadi meselelere, ülkenin imarına ve kültür faaliyetlerine önem verdi. Kervansaray, cami ve medreseler inşa ettirdi. Verem hastalığına yakalanan İzzeddin Keykavus, 1220 yılında Viranşehir’de vefat etti. Sivas’ta yaptırdığı darüşşifanın yanındaki türbesine defnedildi. Yerine kardeşi Alaeddin Keykubad geçti. Alaeddin Keykubad Dönemi Sultan Alaeddin Keykubad zamanı, Türkiye Selçuklularının en kudretli, en parlak devri olarak geçti. Anadolu’nun emniyeti için başta Konya, Kayseri ve Sivas olmak üzere, şehirleri surlarla tahkim ettirdi. Moğol tehlikesine hudutlarda tedbirler aldı. Bu hamleleri yaparken fetihleri de sürdürmeyi ihmal etmedi. Askeri ve ticari önemi büyük olan Kolonas kalesini kuşatma altına aldı. 1221 yılında bu kuşatmayı kazanarak kaleyi fethetti. Bu kaleyi fetheden sultanın ismine uyarak “Alaiye” denildi. Moğol tehlikesine karşı tahkim ve askeri önlemler alan devlet, aynı zamanda diplomatik yola da başvurdu. Moğol, Ögedey Kağan’a elçi gönderip barış yaptı. Yassı Çemen Savaşı 1230 Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubat ile Harzemşahlılar hükümdarı Celalettin Harezm arasında giderek arta düşmanlık, Ahlat Kalesi meselesi ile tehdit içeren mektuplaşmalarla hat safhaya ulaştı. Bunun üzerine Sultan Keykubat, ordusunun başına geçerek düşman haline Harzemşah tehdidini de ortadan kaldırmak için Erzincan üzerine sefere çıktı. Selçuklu taarruzuna hazırlıklı olan Celalettin Harezm, Selçuklu Ordusunu Erzincan yakınlarındaki Yassı Çemen Ovasında karşıladı. Harzemşahlılar, her ne kadar güçlü bir devlet geçmişleri olsa da Moğol İstilalarıyla oldukça zayıflamışlardı. Üstelik Türk ve Müslüman olan Anadolu Selçukluları ile savaşmaktan kaçınıyorlardı. Anadolu Selçuklu Devleti ise en parlak dönemini yaşıyordu Anadolu’nun büyük kısmına hakim durumdaydı. 1230 yılında meydana gelen Yassı Çemen savaşı sonunda ağır bir yenilgiye uğrayan Harzemşah hükümdarı yenilgiden sonra hem düşman askerlerinden hem de kendi askerlerinden kaçmak zorunda kaldı. Beraberinde kendisine bağlı birkaç asker alabilen Celaleddin Harezm, savaş meydanından kaçabilse de kaçış yolunda yolunu kesen atlı hırsızlar tarafından öldürüldü. Yassı Çemen Savaşının Sonucu Harzemşahlar Yassı Çemen Savaşı neticesinde Harzemşah Devleti tamamen yıkılmış ve Anadolu Selçuklu Devleti, sınırlarını Ahlat, Bitlis, Van, Malazgirt ve Tiflis’e kadar genişletmiştir; ancak aynı zamanda bu savaş Harzemşahlıları İç Asya’dan koparıp Anadolu’ya sürükleyen Moğollar ile karşı karşıya gelmelerine sebep olmuştur. Çünkü Harzemşahlıların ortadan kalkmasıyla Yassı Çemen Savaşından 13 yıl sonra gerçekleşen Kösedağ Savaşı ile Moğollar Anadolu’ya girerek Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılma sürecine girmesine sebep olmuştur. Alaeddin Keykubad, saltanatı zamanında Türkiye Selçuklu Devletini Moğol istila ve zulmünden korumuştur. Alaeddin Keykubad, 1 Haziran 1237 tarihinde Kayseri’de vefat etmiş yerine İzzeddin Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmesine rağmen, büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçmiştir. Kösedağ Savaşı ve Moğol İstilası 3 Temmuz 1243 Moğollar, Anadolu Selçuklularının içine düştüğü bu zor durumdan istifade ederek Anadolu içlerine doğru sefere çıkmak üzere İran’da bulunan Moğol ordularının komutanı Baycu Noyan’ı başa getirdiler. Baycu Noyan, Kafkasya’daki Gürcü ve Ermeni kuvvetlerinin desteğini de kazanarak Anadolu Selçuklularının üzerine sefer hazırlıklarına başladı. Babai İsyanından sonra patlak veren Baba İshak isyanını fırsat görerek 1242 senesinde Erzurum’a ilk saldırısını gerçekleştirdi. Büyük zulümler ve katliamlar yaparak savunmasız Müslüman halkın mallarını alınca Anadolu Selçukluları 80 bin kişilik bir orduyla Sivas’a karargah kurup Baycu Noyan’ın taarruzunu karşılamaya hazırlandı. Baycu Noyan, bunu haber alınca seferini sonuçlandırmak için ordularını Sivas’a doğru yürüttü. Gıyaseddin Keyhüsrev, babası Alaeddin Keykubat kadar tecrübeli ve kudretli bir hükümdar değildi. Yeteri kadar savaş tecrübesi olmaması sebebiyle önemli kararları ordu komutanlarının kararlarıyla verebiliyordu. Moğolların harekete geçtiğini öğrenince komutanlarına danışarak ikmal imkanları sebebiyle Sivas’da yerleşip buradan savunma yapmaları gerektiği görüşünü aldı. Ordu komutanlarının tavsiyelerine değil devlet erkanında görevli siyasilerin tavsiyelerine itibar eden Gıyaseddin Keyhüsrev, ordusunu Sivas’ın 80 km kadar doğusuna ilerleterek Kösedağ mevkiinde sulak ve otlak bir alana yerleşti. Bu alan askeri teknikler açısından oldukça tehlikeli bir coğrafyaydı. Moğol taarruzlarına karşı savunma hatları nizami değildi ve düzen bozabilecek taarruzlara karşı yeteri kadar güvenli bir bölge niteliği taşımıyordu. Keyhüsrev Han, geçitler ve stratejik noktalardaki hazırlıklarını tamamlayıp savunma yapar halde Moğol ordusunu beklemeye başladı. Ancak ordusunun gücüne güvenen ve zafere kesin gözüyle bakan devlet erkanı, kendisine taarruz etmeyi tavsiye ve telkin edince, yeterli savaş tecrübesi bulunmayan Sultan, tedbir ve askeri nizam kurallarını çiğneyerek düşmanı taarruz ederek karşılamaya karar verdi. Moğol ordularının taarruzuna savunarak değil taarruzla karşılık veren Selçuklu ordusu, Moğol ordusunun kadim Türk Savaş Taktiği olan Turan Taktiğini Kurt Kapanı kullanarak geri çekilmesiyle Moğol öncü güçlerinin peşinden gitmeye başladılar. Bu stratejik bir hamleydi ve Kösedağ Savaşı’nın sonucunu etkileyecek ilk hata olmuştu. Daha önce hiç savaş yönetmemiş olan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, öncü kuvvetlerin bozguna uğratılmasını mağlubiyet zannederek otağını ve hazinelerini bile yanına almadan geri çekildi. Oysa ordu yenilmemişti ve halen savaşa devam etmekteydi. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kaçışından ordusu henüz haberdar olmamıştı. Selçuklu ordusu hava kararana kadar Moğol ordusu ile çarpışmaya devam etti. Hava kararınca geri dönen Selçuklu ordusu, Sultan’ın kaçtığını ancak günün sonunda öğrenebildi. Bunun üzerine askerlerde otağlarını bırakarak ani şekilde cepheyi terk edip geri döndüler. Gün aydınlandığında Selçuklu askerlerinin ortada olmadığını ve çadırlarını terk ettiğini gören Moğollar, önce bu durumun bir hile olduğunu sanıp iki gün boyunca taarruz etmediler. Nihayetinde sonuç almak isteyen Moğollar, çadırların bulunduğu alana kadar ilerlediğinde Selçuklu ordusunun tamamen geri çekildiğini şaşkınlıkla gördüler. Selçuklular için utanç verici, Moğollar içinse kolay kazanılan bu savaş sonrasında Erzincan, Sivas ve Kayseri’ye kadar ilerlediler 3 Temmuz 1243. Utanç verici bir mağlubiyete dönüşen Kösedağ Savaşından sonra Anadolu içlerine kadar ilerleyen Moğollar, istila ettikleri şehirleri yağmalayıp halk üzerinde büyük zulümler uyguladılar. Tam anlamıyla bir basiretsizlik sergileyen Gıyaseddin Keyhüsrev’in veziri Mühezzibüddin Ali, Moğol Başkumandanı Baycu Noyan’la görüşerek daha fazla ilerlememesi için tavsiyeler, hediyeler ve siyasi eylemlerde bulunarak Moğolların daha fazla ilerlemesine engel oldu. Kösedağ Savaşı neticesinde nihayetinde sulh yapılmış ancak Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollara ağır vergiler ödemeye mahkum olmuştu. Anadolu Selçuklu Devletinin Çöküşü Tahta geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1237-1246, Moğollara Kösedağ savaşında Temmuz 1243 yenilmesiyle birlikte devlet yıkılma dönemine girdi. Kösedağ bozgunundan, Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışına kadar olan devrede 1243-1308, Selçukluları büsbütün sindirmek için, Moğol faaliyet ve zulmü devam etti. 1259’da Kızılırmak ve hudut olmak üzere devletin ikiye ayrılması, 1262’de Karamanlıların isyan ederek Konya üzerine yürümeleri, 1276’da Moğollara karşı Hatıroğlu İsyanı, 1277’deki Mısır Memlük Sultanı Baybars’ın Hatıroğlu’nu desteklemek için Anadolu’ya girip Kayseri’ye kadar gelmesi Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1277’de Konya’ya yeni bir sultan tahta çıkartma girişimiyle Cimri hadisesi gibi çeşitli siyasi, ekonomik ve sosyal çalkantılar meydana gelmesi devleti iyice çöküş sürecine soktu. Anadolu Selçuklu Devletinin çöküşü başlayınca, Moğol zorbalığının önüne geçmek için Türk beylerinin ve Anadolu halkının yer yer mücadelesi görüldü. Çökmekte olan devletin yıkıntıları üzerinde çeşitli Oğuz boyları, Türkmen ve kumandanları, beylikler yer kurmaya başladı. Bu beyliklerden, Bizans sınırında kurulan Osmanlı Beyliğinin, Batı Hıristiyan alemine açık olan stratejik konumu, bu beyliğin o yönde sürekli genişlemesine imkan verdi. Ayrıca bu konumsal avantaj Osmanlı Beyliğinin dar ve sıkışık beyliklerin reislerine yerine göre dostça, bazen de baskı yaparak, bütün Anadolu’yu kendi idaresinde toplamasını, 20. Yüzyılın başlarına kadar üç kıtaya hakim olmasını sağladı. Anadolu da Moğol kökenli bir devlet olan İlhanlıların istilalarıyla birlikte devlet iyice güç kaybetti. Son temsilci hükümdar olan II. Mesut Han’ın ölümünden sonra veliahtı kalmayan devlet Anadolu Selçuklu Devleti 1308 yılında resmen yıkıldı. Anadolu Selçuklu toprakları üzerinde Moğollar, haçlı istilası hareketi sonucunda korkunç katliam, yıkım ve dehşet olaylarıyla bölgeyi işgal etiller. Moğol istilasıyla, Anadolu Selçuklu Devleti, 14. yüzyılın başında yıkıldı. Anadolu, Moğol kontrolüne girdiyse de 14. yüzyıldan sonra bölgede Osmanlı hakimiyeti başladı ve Haçlıların ve Moğolların açtığı yaralar kapanmaya başladı. Anadolu Selçuklu Devletinde Devlet Yapısı, Kültür ve Medeniyet Anadolu Selçuklularında devlet toprakları hanedanın ortak mülküydü. Sultan ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırıyordu ve şehzadeler yönetimleri altındaki bölgelerde yarı bağımsız hareket ediyorlardı. Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgalarının ve şehzadelerin ayaklanmalarının önemli nedenlerinden biriydi. I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu geleneğe son vermişti ve merkezi yapıyı güçlendirmişti. Sultan unvanıyla anılan Anadolu Selçuklu hükümdarları devletin ve ordunun başıydı. Merkezi devlet işleri Divan-ı Ali Büyük Divan adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara bağlanırdı. Bu kurula vezirler başkanlık ederdi. Vezirden sonraki en yüksek devlet görevi, Niyabet-i saltanatlık makamıydı. Bu makama atanan saltanat naibi, yokluğunda sultana vekalet ederdi. Öbür yüksek devlet görevlilerinden müstevfi, maliye işlerini yürütürdü. Pervane, divanın yaptığı atamalara ve dirliklerin İktaların dağıtım işlerine bakardı. Yazışmaları tuğracı yürütür, hukuk işlerine Emir-i dad bakar askerlik işleriyle beylerbeyi ilgilenirdi. Askeri davalara ise Kadı-i leşker bakardı. Vilayetlerin yönetiminden sorumlu kişiye subaşı denirdi. Bir tür vali sayılan subaşı, kentin düzenini sağlar ve bölgedeki askerlere komutanlık ederlerdi. Ayrıca melik denen şehzadelerin yönettiği vilayetler bulunuyordu. Melikler doğrudan sultana bağlıydılar ve vilayet merkezinde Büyük Divan’a benzer bir divan kurarlardı. Anadolu Selçukluları, Bizans sınırlarına bir tür sabit öncü kuvvet olarak Türkmen boylarını yerleştirmişlerdi. Bu boyların beyleri sınır bölgelerinde, uçbeyliği denen yarı bağımsız beylikler kurmuşlardı. Anadolu Selçuklularında devletin malı olan topraklar üçe ayrılırdı. Bunlara; dirlik, vakıf ve mülk denilirdi. Sultan dirlikleri, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri için Türkmen beylerine ve komutanlara verilirdi. Mülk adı verilen topraklar ise, üstün hizmetlerde bulunanlara aynı şekilde Sultan tarafından verilirdi. Vakıf arazileri ise, han, hamam, medrese gibi kurumların giderlerinin karşılanması için ayrılmış topraklardı. Selçuklu ordusunun asıl gücü, beylerinin komutasında savaşa katılan Türkmenlere dayanıyordu. Dirlik sahiplerinin kendilerine verilen topraklarda besledikleri Tımarlı Sipahiler subaşıların buyruğunda savaşa katılırdı. Yapısı çeşitli olan Kapıkulu askerleri ise, devlet tarafından çocuk yaşta alınıp eğitilen Müslüman Türkler, diğer Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşuyordu. Anadolu Selçuklular döneminde Anadolu’nun hemen hemen her yerinde imarethaneler kurulmuştu. Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yoksullara parasız yemek verilirdi. Başlıca eğitim kurumları medreselerdi. Başta Konya, Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu. Darüşşifa denen hastaneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasra, Kayseri, Konya ve Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmışlardı. Kent ve kasabaları birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri vardı. Ulaşım ve ticaretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerinin sayısı gittikçe arttı. Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı. Anadolu Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verirlerdi. Kervan yolarlının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu da ticaret çok gelişmişti. Karadeniz ve Akdeniz’deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi durumuna gelmişti. Ticareti güvence altına alan devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların güvenliği ve ihtiyaçları karşılanıyordu. Anadolu Selçuklularında özellikle dokumacılık çok gelişmişti. Ayrıca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çıkarılan demir, bakır, gümüş gibi madenler işletiliyordu. Selçuklu devletinde edebiyat ve düşünce alanında da büyük gelişmeler oldu. Necmeddin İshak, Muhiddin Arabi, Sadreddin Konevi, Celaleddin Rumi gibi bilgin ve yazarlar yetişti. Eşrefoğlu Camisi, Konya Anadolu Selçukluları ülkenin pek çok yerinde cami, han, kervansaray, imarethane, köprü, çeşme ve medreseler yaptırdılar. Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camisi 1296, Anadolu Selçuklu mimarisinin özellikleri taşıyan en önemli örneklerden biridir. Ağaç direkler üzerine kurulan içi çini, mozaik ve ağaç oyma işleriyle süslenen bu tip camilerin başka örneklerinde vardır. Anadolu Selçuklu Sultanları adına yaptırılan kervansaraylar “Sultan Han” ya da “Han” olarak adlandırılırdı. Hanlar çok büyük boyutlu yapılardı, bu yapılar devrin hükümdarının ihtişamını yansıtıyorlardı. Anadolu Selçuklu mimarisinin günümüze kalan en önemli örnekleri arasında, Konya’da Alaeddin Camii, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese, Beyşehir’de Kubadabad Sarayı, Niğde’de Alaeddin Camii, Ankara’da Aslanhane Camisi, Kayseri’de Huand Hatun Camii ve Külliyesi, Afyonkarahisar’da Ulucami, Erzurum’da Çifte Minareli Medrese, Sivas’da Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese, Kırşehir’deki Melik Gazi Kümbeti, Ahlat’da Ulu Kümbet ve Çifte Kümbetler ile Nevşehir’de Tuzluköy camii, Kızılkaya camii diğer yapılar Nevşehir Kalesi vb., Çankırı’da Taşmescid gösterilebilir. İlginizi çekebilecek diğer olaylar En Yeniler geri ileri 1. Listedesiniz geri ileri Biyografiler Barış Manço CV BİYOGRAFİ Napolyon Bonapart CV BİYOGRAFİ Heinrich Himmler CV BİYOGRAFİ Ömer Hayyam CV BİYOGRAFİ İbni Sina CV BİYOGRAFİ Nasrettin Hoca CV BİYOGRAFİ Al Capone CV BİYOGRAFİ Sabiha Gökçen CV BİYOGRAFİ Albert Einstein CV BİYOGRAFİ Che Guevara CV BİYOGRAFİ Fatih Sultan Mehmet CV BİYOGRAFİ El-Harezmi CV BİYOGRAFİ Marco Polo CV BİYOGRAFİ Vladimir Lenin CV BİYOGRAFİ Alexander Graham Bell CV BİYOGRAFİ
selçukluların resmî dili farsça, osmanlıların ordu türkmen aşiretlerinin askerlerinden kuruludur, osmanlılarda devşirme sistemi anadolu'yu bölgenin en gelişmiş ticaret merkezlerinden biri hâline getirmişlerdir. osmanlı, anadolu'yu fazlasıyla ihmal medrese sistemine büyük önem vermişlerdir. hocaların dört senede bir eğitim verdikleri yerler değiştirilmiş, böylece okullarda tabiri caizse torpilin önüne geçilmiştir. bu sebeple günümüzde dahi eserleri üniversitelerde okutulan bilim insanları yetişmiş yahut bu medreselerde hocalık yapmışlardır. osmanlı'da yavuz sultan selim'den sonra medrese sistemi gittikçe bozulmuş ve bence osmanlı'nın gerilemesindeki başlıca etkenlerden biri daha doğrusu nizâmülmülk, 11. yy.'da dünya üzerinde var olmayan gelişmişlikte bir rasathane kurmuştur. bunun için sultan melikşah, o yıl hazinenin neredeyse yarısını bu rasathane için 1580'de istanbul'daki takiyüddin'in rasathanesi'ni top ateşiyle yıkmışlardır. sebebi 1578'de meydana gelen veba salgınına bu rasathanenin sebep olduğu söylenceleridir. bir iddiaya göre de buradan meleklerin bacaklarını gözlemledikleri için ahâlî ilgili çoğu yazımda istanbul ahâlîsine verip veriştirmeme kızanlar oluyor ama ben cehaletten nefret ederim. bunlar bildiğiniz cehalet üretim merkezleriymiş! selçukluların son dönemlerinde mahalleler genellikle mensup olunan tarikatlere göre oluşturulmuştur. yani meselâ mevlevîler bir mahallede ise yan mahallelerinde rifâîler vardı ise mahalleler genellikle müslüman ve gayr-i müslim mahalleler şeklinde imparatorluğu, devlet teşkilatlanması hususunda roma'yı örnek almış ve böylece mükemmel bir sistem oluşturmuştur. evet sistem mükemmeldir. zamanla başlayan ve artık önüne geçilemez bir hâl alan rüşvet ve iltimas sebebiyle bu sistem işlemez ise iran'dan esinlenerek bir devlet teşkilat sistemi kurmuşlardır. osmanlı'ya göre daha veraset sistemi yoktur. meselâ 2. kılıçarslan, toprakları 11 oğluna pay selçukluları tarihten silen de bu taht kavgaları ise önce kurultay kararları, sonra kardeş katli ve sonra da ekber ve erşed sistemi gibi uygulamalarla veraset sistemi düzenlenilmiş; taht kavgaları önlenmeye saraylarında harem yoktur. yani osmanlı'daki gibi bir harem mantığı yoktur. selçuklu sultanlarının evlilikleri siyasî evliliklerdir. çok az sayıda istisnalar ise hepimizin malûmu. konu hakkında ekşi sözlük'te de çokça yanlış bilinen bazı durumlar varselçuklular tam mânâsıyla bir türk devleti iken osmanlı imparatorluğu araplaşmıştı denilir, hayır! türkler, araplardan tarihin hiçbir döneminde pek haz etmemişlerdir. selçuklu da osmanlı da fars etkisinde kalmış iki devlettir ancak iş türklük ise, selçuklu neredeyse tamamen farsîleşip türklüğünü arap dilini konuşmuştur! hayır. osmanlıca, fars alfabesiyle yazılan türkçeden başka bir şey anadolu'ya en çok katkıyı veren imparatorluktur! hayır. osmanlı, anadolu'yu pek önemsememiş, yönünü her daim balkanlara çevirmiştir. rumeli kazaskeri, anadolu kazaskeri'nden daha öndedir protokolde. Osmanlı'nın Her 33 Yılda Bir, O Yılı Hiç Yaşanmamış Sayması Sıvış Yılı Akıllı Saatlerin Hayat Kalitenizi Artıracak Şahane Özellikleri
III. Büyük Selçuklu Devleti 1040 - 1157 A. Tuğrul ve Çağrı Beyler DönemiTuğrul ve Çağrı Beyler Gaznelilerle mücadele ettiler. Gaznelilerle yapılan Dandanakan Savaşı’nı Selçuklular kazandı 1040. Bu savaşla Büyük Selçuklu Devleti resmen kurulmuştur. Tuğrul Bey zamanında Irak, İran ve Azerbaycan fethedildi. Türk akıncıları Doğu Anadolu’ya girdi. 1048’de yapılan Pasinler Savaşı’nda Bizans ordusu ilk kez mağlup edildi. Abbasi halifesinin yardım isteği üzerine 1055’de Bağdat’a giren Tuğrul Bey, Abbasi halifesini Şii Büveyhoğullarının baskısından kurtararak halifeyi himayesi altına almıştır. Abbasi halifesi, Tuğrul Bey’e doğunun ve batının sultanı ünvanını verdi. Böylece Selçuklular İslâm Dünyası’nın siyasi lideri haline gelmiştir. B. Alparslan Dönemi 1064 - 1072 Tuğrul Beyin 1063’te ölümünden sonra yerine Çağrı beyin oğlu Alparslan geçmiştir1064. İlk olarak Gürcistan üzerine yürüyerek Gürcistan’ı kendine bağladı. Doğu Anadolu’ya girerek Kars ve Ani’yi ele geçirdi. 1070’de Anadolu üzerinden Suriye’ye girdi. Bu sırada Bizans İmparatorunun doğuya sefere çıktığını öğrenen Sultan Alp Arslan Doğu Anadolu’ya dönerek 26 Ağustos 1071’de Bizans ordusunu Malazgirt’te yendi. C. Melikşah Dönemi 1072-1092Melikşah dönemi Büyük Selçuklu Devletinin en parlak devridir. Ülke en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Sınırlar Ege Denizi’nden Tanrı Dağlarına, Kafkaslardan Basra Körfezi’ne ve Hint Okyanusu’na kadar ulaşmıştır. D. Büyük Selçuklu Devletinin YıkılışıMelikşah’ın 1092’de ölümü üzerine oğulları arasında taht kavgaları başladı. Bu kavgalar dönemine Fetret Devri denir. Bu dönemde Selçuklu Devleti birliğini koruyamadı. Anadolu, Suriye ve Kirman Selçukluları merkezden ayrılarak bağımsız devletler haline geldiler. Sultan Sencer iç karışıklıkları önlemeyi başardı ise de 1141’de Karahitaylarla yaptığı Katvan Savaşı’nda yenildi. Oğuzlar isyan ettiler. 1157’de Sultan Sencer’in ölümü ile Büyük Selçuklu Devleti yıkıldı.
türkiye selçuklu devleti ile büyük selçuklu devleti arasındaki farklar