🍸 Hac Ve Umrenin Ortak Özellikleri
Temettühaccı, hac ve umrenin ayrı ayrı ihramla yapılmasıdır. Umre yapılmayan hacca ifrad haccı , umre ile haccın aynı ihramda yapılmasına ise kıran haccı denilmektedir. İslam dünyasının hac günü Kurban Bayramı 'na denk gelen 10 Zilhicce’dir. Hacı olmayı arzu edenler Kurban Bayramı'ndan 3 gün önce Mekke’ye gider.
B Hac ibadetinde de yerine getirilen ibadetlerdir. C Hac ve umrenin ortak yönü olarak kabul edebiliriz. D) Umrenin olduğu gibi haccın da farzlarının tamamını içerir. HAC VE KURBAN 1 7. SINIF 2.ÜNİTE 1 3 2 4
Demekki "Umre", hac zamanı olan beş günden başka, senenin her günü, ihrâm ile yapılan, tavâf ve sa'y yapmak ve saçı kazımak veya kesmektir. Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre, Müslümânların ömürlerinde birer defa umre yapmaları sünnet-i müekkededir (yanî müekked, kuvvetli sünnettir).
HACİLE UMRENİN FARKLARI VE ORTAK ÖZELLİKLERİ. 16:12. 16:12. 16:12. 16:12. 16:12. 7. Hac ve Umre ile İlgili Kavramlar (Giriş) Hac ve umre ile İlgili Kavramlar
Hac Anlam ve Mâhiyeti: Kur'ân-ı Kerim'de Hac. Hadis-i Şeriflerde Hac ve Haccın Fazîleti: Hac Ne Zaman Farz Kılındı: Haccetmenin Hükmü ve Delilleri: Haccın Fevrî veya Ömrî Oluşu. Umrenin Hükmü: Haccı Geciktirmenin Hükmü. Hac Çeşitleri: 1- Haccı İfrad: 2- Haccı Temettü: 3- Haccı Kıran: Haccın Faydaları
Binâenaleyh Rasûlullah (s.a.) akrebi zikretmekle eziyette ona ortak olan yılan arı gibi şeylere; fare ile kemirmekte ona ortak olan gelincik gibi hayvanlara; karga ve çaylak ile bir şeyi kapmakta onlar gibi olan atmaca vs. ye, kudurmuş köpekle saldırganlık ederek ısırmakta olan köpeğe benzeyen arslan ve pars gibi yırtıcılara
Hac ile umre arasındaki farklardan biri, haccın farz olması, umrenin ise sünnet olmasıdır. İslam’ın beş şartından birisi hacdır. Umre için böyle durum yoktur. Ekonomik durumu iyi olanlar bu ibadeti de yerine getirebilir. Hac ibadeti yılda bir defa Kurban Bayramı ve Arife gününde yapılır. Umre için belirli bir zaman yoktur.
A Mikat sınırında ihrama girdik ve umre için niyet ettik. B) İlk olarak Kâbe’nin yanına gittik ve tavaf ettik. C) Tavaf’tan sonra Safa ve Merve tepeleri arasında sa’yımızı yaptık. D) En son umrenin şartlarından olan Arafat’a çıkıp vakfemizi yaptık. 10. Aşağıdakilerden hangisi hac ibadetinde
OradakiGünlük Sohbetlerimizde, Hac &Umrenin Ortaya Gelişiyle Alakalı Olarak; İhram Nedir? Filistin’e Hicreti, Hz Hacer Ve Hz İsmail’in Mekke Vadisi’ne Bırakılması, Sefa Ve Merve Meydana Gelişi, Hz İsmail’in Kurban Edilişi, Kâbe’nin İnşası, İbrahim Aleyhisselam’ın İnsanları Kâbe’ye Davet Etmesi İçin
Hacve Umrenin Değişik Meseleleri; Ortak Aletleri Alıp Satma; Yaratılış Aleminin Özellikleri ; Ahlak, İrfan ve Tasavvuf .
Hacve Umre Arasındaki Farklar. – Hac belirli zaman dilimleri içerisinde yapılırken umrenin belirli bir zamanı yoktur . – Arafat ve Müzdelife vakfeleri umrede yoktur . – Cem-i Takdim ve Cem-i Tehir umrede yoktur . – Hac ibadetinde şeytan taşlama vardır umrede şeytan taşlama yoktur . – Hacda Kudüm Tavafı ve Veda Tavafı
HACve UMRENİN YAPILIŞI Bu tariflerde ortak noktalardan biri dinin ilâhî kaynaklı olduğunun Hanbelî mezhebinin usul ve özellikleri, temelde Ahmed b
8Ygl. Dinimizde bedenen yapılabilen ibadetler olduğu gibi mal ile yapılan ibadetler de vardır. Bunlardan ikisi hac ve umredir. Bu iki ibadet arasında gerek yapılış zamanları gerekse dini yükümlülükler bakımından farklar bulunur. Umre ve Hac Arasındaki Farklar Umre ve Hac Arasındaki Farklar Şunlardır, Umre ile hac arasındaki en önemli farklardan biri; haccın farz, umrenin ise sünnet oluşudur. İslamın 5 şartından biri hac iken; umrede böyle bir durum yoktur. Maddi gücü yerinde olanlar umre ibadetlerini yerine getirebilirler. Hac ibadeti, senede 1 kez, Kurban Bayramı ve arefe gününde yapılır. Umre ise hac yapılan zamanlar haricinde yılın herhangi bir anında yapılabilir. Hac ibadetinde Tavaf vakfesi ve Say vakfesi dışında Müzdelife ve Arafat vakfesi de vardır. Fakat umrede yalnızca sa’y ve Kabe’nin tavaf edilmesi vardır. Hac ibadeti yaparken şeytan taşlanır ve kurban kesilir. Umrede ise böyle bir zorunluluk yoktur, fakat dileyenler Mina’da şeytan taşlayabilirler ya da kurban kesebilirler. Hac’da Cem-i Takdim, Cem-i Tehir, Veda Tavafı ve Kudüm Tavafı varken, umrede bunlar bulunmaz. Sürekli karıştırılan ve birbirine benzeyen hac ve umre kavramları aslında oldukça farklı yükümlülükleri olan iki ibadet şeklidir. Hac ibadetinde maddi olarak yeterli gücü bulunan Müslümanların yaşamları boyunca 1 kez hacca gitmeleri farz iken umrede bu şekilde bir zorunluluk bulunmaz. Hem hadisler hem de ayetlerle desteklenen ibadetler, her Müslümanın kulluk görevlerindendir. Eğer yakın zamanda umreye gitmeyi düşünüyorsanız, “tavaf namazı nasıl kılınır?” başlıklı makalemizi okumanızı öneririz. İlgili yazılar; Hac Hangi Aylarda Yapılır? Haccın Çeşitleri Nelerdir? , Hac Nedir? Hac ile İlgili Ayetler Nelerdir? , Hac Dönüşü Hangi Hediyeler Getirilir? , Hac Kura Sonucu Nereden Sorgulanır? , Hac Başvurusu Nasıl Yapılır? , Hac Aşısı Nedir, Nerede Yaptırılır? , Hac Nedir? , Sa’y Nedir? , İhram Nedir?
Hüseyin Bey “Cin nedir? Özellikleri nelerdir? Sorumlulukları var mıdır? Cinlerle görüşmek mümkün müdür? Cinlerle görüşmenin sakıncaları veya faydaları nelerdir? Cinlerin şerlerinden nasıl korunacağız?” Cinler, hava, elektrik, ışık ve koku gibi vücudu görünmeyen, fakat varlığı hissedilebilen lâtîf ve rûhânî varlıklardır. Hazreti Âdem as yaratılmazdan önce yeryüzünün hâkimi ve sâkini cinlerdi. Yeryüzünü îmâr etmeye onlar vazîfeli idiler. Yeryüzünün halîfesi onlardı. Hazreti Âdem as ile birlikte dünyada insanlık boy göstermeye başladıktan sonra hilâfet makamı insanlara geçti. Cinler, insanlar gibi akıl, şuur ve irâde sahibidirler. Yaptıklarından sorumludurlar. İyileri olduğu gibi, kötüleri de vardır. Kâfirleri ve şerlileri bulunduğu gibi, Müslümanları ve hayırlıları da vardır. İnsanlar gibi iyilik ve kötülük yapmaya kabiliyetleri vardır. Doğarlar, büyürler, evlenirler, çoğalırlar, yaşlanırlar ve ölürler. Peygamberlerin bir çoğu cinlerle görüşmüş ve cinlere de peygamberlik yapmışlardır. Kur’ân’da bir çok âyet insanlarla birlikte cinleri de hitap kapsamına alır. Kur’ân cinlerin de kitabı, Hazreti Muhammed asm cinlerin de peygamberidir. Cinlerle görüşmek mümkündür. Hayırlı işlerde cinlerin görüşlerinden, bilgilerinden ve güçlerinden faydalanılabilir. Şerli ve faydasız işler için ise cinlerle görüşmek sakıncalıdır, zararlıdır ve câiz değildir. Cinleri faydalı işlerde kullanmak ve güçlerinden faydalanmak mümkün iken, insanoğlunun cinleri kısmet bağlama, kısmet açma, karıkocanın arasını açma, sihir ve büyü yapma, kehânette bulunma gibi zararlı, faydasız ve boş işlerde kullanmaya yeltenmesi cinler adına can sıkıcı, insanlık adına ise yüz kızartıcı günahlardandır. Böyle faydasız işlerde kullanılmaktan hoşlanmayan cinler, bir boşluğunu bulduğunda kendisini boş yere zevklerine boyun eğmeye zorlayan insana zarar verebilir. Yoksa cinlerin; Allah’a inanan, Allah’a sığınan, ibâdet yapan, başı her dara girdiğinde yalnız Allah’tan medet isteyen ve etrafına zarar vermeyen mâneviyâtı güçlü insanlara yaklaşması ve zarar vermesi söz konusu olmaz. Cinlere zarar vermek günahtır. Nitekim cinlerin bazen uysal ve zehirsiz ev yılanı sûretinde gözükebilmekte olduğuna işâret eden Allah Resûlü asm bunların yılan zannedilerek öldürülmesini Cinler gaybı bilmezler! İnsanın yeryüzünün halîfesi olduğunu, yani hükmünün ve emrinin her şeye geçtiğini, bütün her şeyin insanın emrine boyun eğdirildiğini îlan eden Kur’ân, Hazreti Süleyman’ın as cinleri, kötü cinleri ve âsî şeytanları Allah’ın izniyle emri altına aldığını beyan Kur’ân şöyle buyurur “Cinlerden bir ifrit Sen daha makamından ayrılmadan ben onu sana getiririm’ dedi. Hem buna gücüm yeter. Hem de güvenilir bir kimseyim. Hiçbir zarar vermeksizin onu sana getiririm.’ Semâvî kitapların hakîkatlerini bilen bir âlim ise, Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm’ dedi. Süleyman Belkıs’ın tahtını yanında hazır görünce, Bu Rabb’imin bir lütfudur’ dedi.”3 Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, bu âyetten hareketle Hazreti Süleyman’ın as cinleri, şeytanları ve kötü ruhları etkisi altına aldığını, şerlerini men edip faydalı işlerde çalıştırdığını nazara vererek; yeryüzünün insanlardan sonra şuur sahibi en mühim sâkinlerinin cinler olduğunu, cinlerin insana hizmetkâr olabileceğini, cinlerle temas etmenin mümkün olduğunu, şeytanların da düşmanlığı bırakmaya mecbur edilerek, ister istemez insanlığa hizmet ettirilebileceğini beyan eder. Saîd Nursî, kulluk vazîfesini unutmaması şartıyla insanlığın; gerek teknik olarak ses, görüntü ve madde nakliyle, gerekse cinleri, ifritleri ve âsî şeytanları emrine boyun eğdirmek sûretiyle yeryüzünün her tarafının her yerden görüldüğü ve her köşesinden bütün seslerin işitildiği bir “bahçeye” çevirmesinin mümkün olduğunu; böylece Hazreti Süleyman’ın as ilmine ve irfânına vâris olduğunu gösterebileceğini kaydeder. Bedîüzzaman, bu âyetlerle Cenâb-ı Hakk’ın, remiz üslûbuyla insanlığa “Ey insan! Bana itaat eden bir kuluma cinleri, şeytanları ve şerlilerini boyun eğdiriyorum. Siz de Benim emrime kulak verirseniz, çok varlıklar, hattâ cinler ve şeytanlar dahî sizlere boyun eğebilirler, emrinize girebilirler” tarzında hitap ettiğini kaydeder ve insanlığın maddî mânevî meraklarından doğan ispritizma ve cinlerle haberleşme gibi olayların en nihâyet sınırını bu âyetlerin çizdiğini beyan eder. Saîd Nursî, zamanımızdaki gibi kendisine “ölüler” namını veren cinlere, şeytanlara ve kötü ruhlara maskara ve oyuncak olmanın insanlığın “hilâfet” sıfatına yakışmadığını; Kur’ân’ın ise kendisine kulak verildiğinde, onları hem insanların emri altına almanın, hem de şerlerinden emin olmanın yollarını gösterdiğini belirtir. 4 Ne var ki beşeriyet hemen her faydalı ilmi zararda, kendi pis menfaatinde, çok özel aşağılık meraklarında ve sefil zevklerinde kullandığı gibi; cinlere de maalesef hep şer ve faydasız işlerini gördürmek için ilgi duymuştur. Yemeğini pişiren ateşi, kin ve adavette kullanarak nice ocaklar söndüren insan; cinlerle haberleşme gibi, ispritizma gibi ilimleri de aynı savurganlık ve sefaletle hep birbirinin ayağına tuzak kurmak, hile oyunları geliştirmek ve fitne ve fesat çıkarmak işlerinde kullanmıştır. Oysa âyette de belirtildiği gibi, Allah Teâlâ dilemeden hiç kimse, hiç kimseye zarar ve ziyan verecek durumda değildir. Her şey Allah’ın izniyle, emriyle, dileğiyle ve kudretiyle vaki olmaktadır. Sihirbazların, büyücülerin, muskacıların ve cincilerin hiçbir oluşumda, hiçbir işte, hiçbir hâdisede Cenâb-ı Hakk’ın dileği dışında ne doğrudan, ne de dolaylı olarak hiçbir katkıları ve etkileri yoktur. Olduğu da görülmemiştir. Kötü niyetli ve şerir insanların ve mahlûkların şerlerinden korunmak için; Peygamber Efendimiz’e asm yapılan bir sihir teşebbüsü üzerine nâzil olmuş bulunan “Kul eûzü bi Rabbi’lFelak ve Nâs” sûrelerini okuyarak Cenâbı Hakk’a sığınmak İnşallah kâfî olur. Dipnotlar 1- Buhârî, 9/1360. 2- Bakınız Sâd Sûresi, 38/38; Enbiyâ, Sûresi, 21/82. 3- Neml Sûresi, 27/39, 40. 4- Sözler, s. 233, 234. Benzer konuda makaleler
Hac ve Umre yazılımının genel özellikleri nelerdir? Yayın 26 Temmuz 2018 Yazar berat Yorum 0 Seyahat acentelerin bir kısmı her sezon hac ve umre yazılımları ile ilgili rahat bir yöntem bulmaya çalışmaktadırlar. Eski tip yöntemleri kullanmak işlerin çözümü noktasında değil de daha fazla karışıklıkların ortaya çıkmasına sebep olduğu için yeni çözümler bu sorunu çözmede etkindir. Turasistan, acentelerde kullanılması için hac yazılımı yapmaktadır. Aynı zamanda umre yazılımı ile çözüm noktasında etkilidir. Kolay kullanım imkanı sunmasıyla oldukça fazla tercih edilen yazılımlar arasındadır. Özel olarak üretilen bu yazılımlar oldukça kullanışlı ve sadedir. Yazılımda ki amacın kolay kullanım imkanı sunmasıyla takibi kolay olmaktadır. Basit Bir Şekilde Hac ve Umre Turları Kontrolü Yazılımların hazırlanmasında profesyonel olarak hazırlanması ile acentenin ihtiyacı olan ihtiyaçların tamamını karşılamaktadır. Vize firmaları ile hızlı bir şekilde entegrasyon sunması ile hızlı ve pratik vize işlemlerini yapma imkanı vermektedir. Umre yazılımı ile ekranda bayi, müşteri, turlar ve transfer ile ilgili olarak ayrı işlemler yaparak basit bir şekilde yapılmaktadır. Hac yazılımı açısından rapor verme olanağı sunması yönüyle de olumlu yönlerini ortaya çıkarmaktadır. Hac ve Umre Yazılımının Genel Özellikleri - Müşteri hizmetleri - Planlama - Muhasebe ve tahsilat - Firma İşlemleri ve İnsan Kaynakları - Vize ve Pasaport - Online müşteri kayıt sistemi ve tahsilatı - Müşteri ve Tur Yönetimi - Biletleme ve hızlı raporlama işlemleri - Maliyet durum göstergesi - Panelde Turasistan Yönetim İmkanı sunmaktadır. Etiketler hac yazılımı umre yazılımı turasistan
Haccın Sosyal Yönü XEHaccın Sosyal YönüHaccın sosyal yönü diğer ibadetlerden daha ehemmiyetsiz değildir. Haccın sosyal yönünün en önemli göstergesi, dünyadaki bütün ülkelerden insanların hacca gelmesi ve burada toplanılmasıdır. Dünya müslümanlarının kardeşliği, burada daha açık bir şekilde kendini göstermektedir. Irk, renk, dil ve bölge farklılığı hatta, sınıf ayrımı yapılmaksızın, müminler bir araya gelirler ve en kusursuz kardeşlik eşitliği içinde, birbirlerine karışırlar, kucaklaşırlar ve dertleşirler. Dünyada, sadece burada dillerin, renklerin, sınıfların, rütbe ve makamların hiçbir değerinin olmadığı yerdir. Hiç kimse, burada dünyalıklarıyla övünemez, övünmesi ise kendi değerini düşürmekten öteye geçmez. Ortak yönleri o kadar çok ki, ayrı kalan özellikler hiçbir değer taşımaz, hiçbir anlam da ifade etmezler. Çünkü elbiseleri ve renkleri aynı, Kaldıkları mekanları aynı, Namaz kıldıkları mescidleri aynı, Vakfeye durdukları mekanlar aynı, Nefse karşı mücadele yöntemleri aynı, Kulluk ettikleri ve önünde eğildikleri, yerlere kapılıp secde ettikleri, Rab'leri aynı, Rahmet olarak gönderilen Peygambere tabi olma ve sünnetini yaşama heyecanları aynı, Güllerin güllerine olan sevdaları ve sevgileri aynı, Uyulması gereken, onsuz insanlığın hiçbir değeri olmayan dinleri aynı,Müslümanlar burada; kader birliği, yer birliği, mekan ve zaman birliği içindeler. İçerde ve dışarıda beraber yaşarlar ve dini vazifelerini ortaklaşa yaparlar. Belli saatlerde beraberce yürürler ve dururlar, şeytana hep birlikte, aynı siperde, aynı mücadeleyi verirler. Günlerce çadır altında veya açık havada beraberce gecelerler.[1]Bütün bunlar, müslümanın gündelik hayatında nasıl ki beş vakit namaz, müminin disiplinli olmasını sağlıyorsa, o şekilde hac ibadeti de, müslümanın hayatına bir disiplin ve bir düzen getirir. Müslüman için hac ibadeti, mahşeri kalabalık ortamında, oluşan bir takım problem ve zorluklara karşı tahammül ederek, kardeşlerinin kusurlarını görmemektir. Kardeşlerine karşı azami sabır ve tahammülü göstermek, onlara gereken yardım ve kolaylığı sağlayacağı bir takım hareketlere girişmesi gerektiğinden, daha duyarlı olmayı diğer bir sosyal yönü de, bu büyük toplantıya, çok sayıda insanların katılımının sağlanmasıyla, tüm dünya müslümanlarına hacda verilen mesajın, yine buraya gelen hacılar vasıtasıyla ulaşmasını Muhammed kendi haccı sırasında, önemli bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma tarihe altın harflerle geçti. Bu konuşma hiçbir müslümanın vazgeçemeyeceği ve kendisine hayat felsefesi edineceği prensipler içermektedir. Hz. Peygamber bu hutbeden üç ay sonra vefat ettiği için bu hutbeye ?Veda Hutbesi? denmiştir. Hz. Peygamber, bu hac esnasında, müslümanla buluştu ve onlara İslam'ın temel ilkelerini anlattı. Bu peygamber ikliminde vahy terbiyesi altında Veda Hutbesinde Peygamber hazır bulunan ve kıyamete dek bütün ümmetine hitaben şunları buyurmaktadır?Tek bir Allah'a, ayrımcılığa girmeden takvaya, Ve buna isnaden müminlerin eşitliği; Her insanın üç hakkının yanı malı, canı ve şerefinin korunması; Faizin her türlüsünün yasaklanması, İntikam almanın ve kendini hakim yerine koyup, ferdi hak almanın kaldırılması, Kadınlara en güzel şekilde davranılması, Az kimselerin elinde malların toplanılmaması veya malda tekelciliğin oluşmasına engel olması açısından, servetin dağılımı ve dolaşımının sağlanması,Hayatın bütün alanlarında ve herkes için Allah rızasının ilanı olduğunu beyan etmiştir.?[2]Hac, her yıl, zilhiccenin dokuzuncu günü Arafat'ta Peygamberin ümmetine verdiği veda hutbesini hatırlamamıza vesiledir. Çünkü bu hutbede bulunan ilkeler ve konulan esaslar, çağlar üstü, tüm insanlara, insanlığın kurtuluşuna özgürlüğüne ve kulların kulluğundan, sadece Yüce Allah'ın kulluğuna girme beyannameden ancak bin dört yüz yıl sonra, kaleme alınmış olan milletlerarası insan hakları beyannamesi ki, tamamen insanın özgürlüğünü tescil ettirememiş bir çok gerçek özgürlüklerden mahrum ve sakat bir beyanname olarak hazırlanabilmiştir. Hac, Peygamber efendimizin irad ettiği bu hutbeye, bu gerçek insan hakları beyannamesi bildirgesine, herkesten önce bir müslüman olarak, herkesten daha çok muhtaç olduğumuz ve her zamandan daha fazlaca, sahip çıkmamızı müslümanların yıllık kongresi olduğundan, Hz. Ömer bu toplantıya daha sağlıklı bir idari yön kazandırdı. Hac toplantısı kendisi için, bütün vali ve komutanlarıyla en yüksek düzeyde istişare meclisi oluşturma ve belli başlı sorunları tartışma vesilesi ve aynı zamanda da, alınması düşünülen önemli tedbirler için genel bir istişare fırsatı doğardı.[3]Hacda, mana ve madde ortaklaşa yaşar ve ahenkli bir şekilde bu ikisine işbirliği içinde yürüme fırsatı Peygamber buyuruyor ?Hac ve umreyi peşi peşine yapınız. Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettiği gibi, fakirliği ve günahları yok eder. Mebrur haccın sevabı ancak cennettir.?[4]Hac, herkesi kuşatan bir menasiktir. Çünkü her taraftan oraya gönülleriyle gönül dünyalarıyla gelmiş, gönül ehli insanlar, gönül bahçeleri olan Ka'be'de, Mina'da, Arafat'ta Meş'arı'l-Haram'da buluşup, genel toplantı ve seminerler düzenleyerek, ilim halkaları nur ve nurdan alimler, peygamber varisleri; haccı ve haccın menasiklerini, Peygamberin haccını, peygamber iklimine susamış ümmete anlatma fırsatı bulmaya ilmi ve fikri, serbest bir uluslararası, büyük bir sosyal hac toplantısıdır, kapalı kapılar arkasında değil, Minavadisinde, Arafat meydanında, Müzdelife geçidinde, Açık havada yalın bir toplantıdır. Bu toplantılar öyle alçak tavanlı salonlarda değil hiçbir kapısı, Duvarı, kaydı-küreği, protokolü olmayan gök kubbe altında olan bir kongre insanlardan oluşan bir kongre!Ama koltuksuz, sandalyesiz, Sahnesiz, mikrofonsuz,Protokolsüz, Tüm dünyevi endişe ve kaygılarından, uzakAma tüm toplantı ve kongrelerden daha fazla Allah'a yakınSunucu, Tebliğci, Müzakereci ve dinleyiciHep kendisi, yani hacının ta kendisi ve orada bulunan Hak şöyle buyurmaktadır ?İnsanlar içinde Haccı ilan et. Gelsinler sana; gerek yaya ve gerekse uzak yollardan....?[5] Çağır insanları bu toplantıya, bu ilahi kongreye,Gelsinler sana, sevdalarıyla, aşklarıyla, Hz. İbrahim'in kutlu mücadelesini,Hz. Hacer'in sevgili yavrusuna olan hasretini ve gayretini,Hz. İsmail'in göz yaşını, itaat simgesini, şeytana karşı bilinciAlmaya gelsinler ister yaya gelsinler, İster binek üstünde,İster yakından,İsterse uzaktan buraya Allah'ın delegelerini, Çünkü hacılar Allah'ın yer yüzündeki görev bilinciyle, aldıkları mesajın anlamını hazmederek dünyaya ulaştırmak dediği gibi ?İnsanların bulunmadığı bir zaman ve mekanda halk adına konuşmak utanç verici bir yalancılıktır! Zira yalnızca ?Allah insanlar adına kararlar serdedebilir. İnsanların hakkı olan tek şey, yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak yaşamaktır?[6][1]Afzalu'r-Rahman, Siret ansiklobedisi, İst. 1996, V/179 [2]Afzalur Rahman, ay. [3]Afzalur Rahman, Siret ansiklobedisi, V/179 [4]Tirmizi, Sünen, Kitabu'l-Hac, 2; Nesai, Sünen, Kitabu'l-Hac, 6[5] Hacc, 22/27[6]Ali Şeriatı, Hacc,
İbadetlerin asıl amacı nedir? Hac ve umre nedir, nasıl yapılır? Hac ve umrenin önemi nedir? Hacca giderken dikkat edilecek hususlar nelerdir? Haccın hikmet ve faydaları nelerdir?Hac ve umre ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması... 1. Ebû Hüreyre der ki Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden Allah için hacceden kimse, annesinden doğduğu gün gibi günahsız olarak döner.” Buhârî, Hac, 4 2. İbn-i Ömer’den rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur “Allah yolunda gazâya çıkan, hacca ve umreye giden kişiler Allah’ın elçileridir. Çünkü Allah, bu ibadetleri yapmaları için kullarını dâvet etti, onlar da icâbet ettiler. Buna mukâbil onlar da Allah’tan isterler, O da istediklerini verir.” İbn-i Mâce, Menâsik, 5 3. İbn-i Abbâs der ki Nebî şöyle buyurdu “Hac yapmak isteyen acele etsin! Olur ki insan hastalanır, bineği kaybolur veya bir ihtiyaç zuhûr eder.” Ahmed, I, 214; İbn-i Mâce, Menâsık, 1 4. Hz. Ali der ki Resûlullah şöyle buyurdu “Kim, yol azığına ve kendisini Allah’ın evi Kâ’be’ye ulaştıracak bir bineğe sahip olduğu halde haccetmezse, ister yahûdi ister hıristiyan olarak ölsün hiç fark etmez! Bu, Allah Teâlâ’nın Kitâb’ında şöyle buyurmasından dolayıdır Gitmeye gücü yetenlerin Beytullâh’ı haccetmesi ziyârette bulunması, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.» Âl-i İmrân 3/97” Tirmizî, Hac, 3/812 5. Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur “Umre ibadeti, önceki umre ile aralarında işlenen küçük günahlara keffâret olur. Mebrûr haccın karşılığı ise, ancak cennettir.” Buhârî, Umre, 1 Hadislerin Açıklaması Hac; Kitap, Sünnet ve icmâ-i ümmetle sâbit olan en kuvvetli farzlardan biridir. Şartlarına sahip olan mü’minlerin ömürlerinde bir defâ haccetmeleri farzdır.[1] Adanmış olan haccın yerine getirilmesi ve başlanmışken bozulmuş nâfile haccın kazâsı ise vâciptir. Henüz kendisine farz olmamış kişi ile farz haccını edâ etmiş bulunan kimsenin yaptığı hac da, nâfile sayılır. Hac, Hz. İbrâhim’in canı, malı, evlâdı ve her şeyiyle Rabbine gösterdiği tevekkül, teslîmiyet ve itaatin kıyâmete kadar devam edecek en güzel bir sembolüdür. Hac, sâlihlerden teşekkül eden büyük bir kalabalığın, belli bir zaman ve mekânda toplanmasıdır. HACCIN FAZİLETİ Hac; ihram, telbiye, tavaf, sa’y, Arafat’ta vakfe, şeytan taşlama, kurban ve tıraş gibi birtakım sembol niteliğindeki tatbikatı ihtivâ eden, kullukta kemâl ve zirveyi gösteren geniş kapsamlı bir ibadettir. Bu sebeple İslâm’ın beş esâsı içinde, en son o farz kılınmıştır. Birinci hadisimizde, haccın faziletine dikkat çekilmiş ve şartlarına riâyetle edâ edilen haccın, insanı anasından doğduğu gün gibi günahlardan ve bir takım kötü vasıflardan arındıracağı müjdelenmiştir. Resûlullah, Müslüman olurken, önceki günahlarının bağışlanmasını şart koşan Amr bin Âs’a da aynı şeyi hatırlatarak “Müslüman olmanın daha önceki günahları silip süpürdüğünü, hicret etmenin, daha önce işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin de daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?” buyurmuştur. Müslim, Îmân, 192 Peygamber Efendimiz’e “–Hangi amel daha faziletlidir?” diye sorulmuştu. Resûlullah cevaben, Allah’a ve Resûlü’ne inanmak ile Allah yolunda cihadı saydıktan sonra, üçüncü sırada, Allah katında makbul olan haccı zikretti. Buhârî, Îmân, 18; Hac, 4; Tevhîd, 47; Müslim, Îmân, 135 AMELİN FAZİLETİ Burada şunu hatırlatalım ki, bir amelin fazileti, İslâm’a sağladığı faydanın azlık veya çokluğu nisbetindedir. Bu yönden bakıldığında hac; İslâmî şuur, ibadet heyecânı, birlik ve beraberlik duygusu… gibi pek çok yönden büyük bir ehemmiyet arzetmektedir. Diğer taraftan, amellerdeki üstünlük, değişik açılardan ele alındığında farklılık arzeder. Yukarıdaki rivâyette maksat, Allah’ın dinini yüceltmenin ve O’nun nişânelerine saygı göstermenin faziletini beyan etmektir. Bu da en güzel şekilde ancak iman, cihâd ve hac ile yapılabilir. Resûlullah hac ve umreyi, “bütün zayıfların cihâdı”, “kadınlar için, çarpışması olmayan bir cihat” ifadeleriyle târif etmiştir. İbn-i Mâce, Menâsık, 8; Heysemî, III, 206 Bir gün Hz. Ayşe vâlidemiz “–Ey Allah’ın Resûlü! En üstün amel olarak cihâdı görüyoruz. Biz hanımlar cihat etmeyelim mi?” diye sormuştu. Peygamber Efendimiz “–Fakat sizin için cihadın en üstünü, hacc-ı mebrûrdur” buyurdu. Buhârî, Hac, 4; Sayd, 26; Cihâd, 1 Hz. Ayşe “Bu sözü Resûlullah Efendimiz’den işittiğimden beri haccı hiç terketmedim!” buyurur. Buhârî, Cezâü’s-Sayd, 26 CİHAT KADAR FAZİLETLİ AMEL Yani mebrûr bir hac, cihat kadar faziletli bir amel-i sâlihtir. Haccın “mebrûr” olabilmesi için de, günah ve isyan karıştırmadan, zulüm ve ihânetten uzak durmak sûretiyle, ihlâs ve samimiyetle, kısaca şartlarına riâyetle edâ edilmesi lâzımdır. İkinci hadisimiz, cihâd erleriyle hac ve umreye giden Müslümanları, Allah’ın emrine itaat ve dâvetine icâbet ederek O’nu ziyârete giden ve ihtiyaçlarını arzeden heyetlere benzetmektedir. Cenâb-ı Hakk’ın, kendisine gelen bu seçkin insanlara değer verip dualarını kabûl edeceğinde ve pek çok kıymetli hediyelerle memleketlerine geri göndereceğinde hiç şüphe yoktur. HAC YAPMAK İÇİN ACELE EDİN O hâlde, şartları tahakkuk ettiğinde böyle faziletli bir ibadeti geciktirmemelidir. Zâten âlimlerimizin büyük çoğunluğu, imkânı varken haccı geciktiren kişilerin günahkâr olacağı, bu tehiri uzun yıllar sürdürdüğü takdirde ise şahitliğinin kabul edilmeyeceği görüşündedir. Çünkü bu davranış, Allah’ın emrine ehemmiyet vermeme mânâsı taşır. Diğer taraftan hastalık, imkânların kaybolması ve benzeri mânîler zuhûr ederek insanı bir farzın îfâsından mahrûm bırakabilir. Dolayısıyla üçüncü hadisimizde, hac yapmak isteyenlerin acele etmesi istenmiştir. Nitekim, Akabe Bey’ati’ne katılan on iki temsilciden biri olan Berâ bin Ma’rûr bir sonraki sene hac mevsiminde Mekke’ye geleceğine dâir Peygamber Efendimiz’e vaadde bulunmuştu. Ancak, hac mevsimi gelmeden ölüm döşeğine düştü. Bu durumda âilesine “–Allah’ın Resûlü’ne olan vaadim sebebiyle, beni Kâ’be’ye doğru çeviriniz! Çünkü ben O’na geleceğimi söylemiştim” dedi ve böylece hem hayattayken hem de öldükten sonra Kâ’be’ye yönelenlerin ilki oldu. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz Medîne’yi şereflendirdiğinde, Berâ’yı sordu. Ashâb-ı kirâm “−O vefât etti ve malının üçte birini size vasiyet etti ey Allâh’ın Resûlü! Bir de vefatı iyice yaklaşınca yönünün kıbleye doğru çevrilmesini vasiyet etti.” dediler. Resûlullah “−Fıtrata uygun olan davranışı bulmuş. Bana vasiyet ettiği üçte biri de evlatlarına iâde ediyorum.” buyurdu. Sonra ashâbıyla birlikte Berâ’nın kabri başına gitti, saf bağlatıp cenâze namazını kıldırdı ve “Allah’ım onu affet! Ona rahmet et, ondan râzı ol ve onu Cennetine koy!” diye dua etti. Bkz. Hâkim, I, 55/1305; İbn-i Abdilber, I, 153; İbn-i Sa’d, III, 619-620 HACCA GİTMEYENLERE TEHDİT Dördüncü hadisimiz, imkânı olduğu hâlde hacca gitmeyenler için ağır bir tehdîd ihtivâ etmektedir. Çünkü bu insanlar, güçleri yettiği hâlde ne Allah’ın hakkına riâyet etmiş, ne de sıhhat ve mallarının şükrünü yerine getirmişlerdir. Âdetâ gayr-i müslimlerle aynı tavır içine girmişlerdir. Yahûdi ve Hıristiyanlar gibi bir hayat yaşadıklarına göre, onlar gibi ölmeleri ihtimal dâhilindedir. Çünkü Allah Teâlâ, imkân lûtfettiği kimselerin hacca gitmesini, kendisinin bir hakkı olarak ilan etmiş ve bunu farz kılmıştır. Diğer taraftan hadisimiz, çarpıcı bir üslup ile haccın ehemmiyetini ifade etmekte ve bu konuda ihmalkâr davrananların çok büyük bir günah işlediğini göstermektedir. Nitekim Allah Teâlâ, gücü yettiği hâlde hacca gitmeyenlerin, son derece çirkin bir iş yaptığını ifade etmek üzere, âyetin devamında “Kim haccetmezse” buyurmak yerine “Kim inkâr ederse/küfre düşerse” buyurmuştur. Âl-i İmrân 3/97 Yol, geceleme ve yiyecek masraflarını tedârik eden Müslümanların, gösteriş ve isrâfa kaçmadan mütevâzı bir şekilde yola koyulmaları güzel olur. Hz. Enes’in bildirdiğine göre Resûlullah, erzak ve eşyâsı aynı deve üzerinde olduğu hâlde, sâde bir şekilde hacca gitmiştir. Buhârî, Hac, 3. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Menâsik 4 Bununla birlikte mü’minler, yeterli malları yokken hacca ve umreye giderek başkalarına yük olmaktan da sakınmalıdırlar. İlk zamanlar, Yemenliler hacca giderken yanlarına yol azığı almaz “–Biz tevekkül ehliyiz” derlerdi. Mekke’ye gelince de insanlara el açmak durumunda kalırlardı. Bunun üzerine “...Kendinize yol azığı hazırlayınız…”[2] âyet-i kerimesi nâzil oldu. Buhârî, Hacc, 6; Vâhidî, s. 63 HACCA GİDERKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR Hacca giderken dikkat edilecek hususların başında, helâl kazanç gelir. Haccı helâl mal ile yapmak gerekir. Hacda, Mekke-i Mükerreme’ye varmadan evvel mîkâtlarda ihrâma girilir. Kâ’be’ye ulaşmış olmanın şükrünü îfâ anlamında, Kâ’be’nin etrafında yedi kere dönerek Kudûm Tavafı yapılır. İlk üç dönüşte kısa ve çabuk adımlarla biraz çalımlıca yürünür. Bu yürüyüşe “Remel” denir. Makâm-ı İbrahim’in yanında iki rekât tavaf namazı kılınır. Safâ ile Merve arasında dört gidiş ve üç gelişle sa’y yapılır, günü gelince Arafat’a çıkılır, sonra Müzdelife’ye, oradan Mina’ya gelinir, şeytan taşlanır, kurban kesilir, tıraş olunur ve Kâ’be tavaf edilir. Artık bir daha remel ve sa’y yapılmaz. PEYGAMBERİMİZ NASIL HAC YAPARDI? Enes Peygamber Efendimiz’in haccından bir bölümü anlatırken şöyle demiştir Resûlullah Mina’ya gelince, hemen cemreye gitti ve taşları attı. Sonra Mina’daki dinlenme yerine gitti ve kurbanını kesti. Bu işler bitince, berberi çağırdı ve ona önce başının sağ tarafını, sonra da sol tarafını gösterip “–Buralardan kes!” buyurdu. Daha sonra kesilen saçlarını büyük bir iştiyakla bekleyen ashâbına dağıttı. Buhârî, Vudû’, 33; Müslim, Hac, 323-325 Mübarek topraklarda, İslâm’ın nişânelerinden olan Kâ’be-i Muazzama, Safâ ve Merve Tepeleri gibi kudsî mahallere hürmette kusur etmeyip bilhassa tâzim göstermek îcâb eder. Kâ’be’ye doğru ayak uzatarak oturmak veya yatmak, o mübârek mekânlarda boş ve mâlâyânî konuşmalarda bulunmak doğru değildir. Cenâb-ı Hak, dinin nişânelerine gösterilecek hürmetin, kalplerin takvâsından ileri geldiğini beyan ederek şöyle buyurur “Kim de, Allah’ın şeâirine tâzim gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” Hac 22/32 Yolculukta ve mukaddes topraklarda, temizliğe, vakara, sükûnete, teennîye dikkat etmek ve acelecilikten uzak durmak gerekir. Nitekim Allah Resûlü, Arefe günü Arafat’tan Müzdelife’ye dönüyordu. Arka tarafta bazı kimselerin develerini hızlı sürmek için bağırıp çağırdığını ve develere vurduğunu işitti. Bunun üzerine, onlara kamçısıyla işaret ederek şöyle buyurdu “–Ey insanlar, sükûnete riâyet ediniz! İyilik; acele ve hızlı yürümekle kazanılmaz.” Buhârî, Hac, 94; Müslim, Hac, 268 Aynı şekilde, fazileti bildirilen mekanlara ulaşmak için uygunsuz davranışlarda bulunmak, insanları itip kakarak Hacer-i Esved, Makâm-ı İbrâhîm, Ravza-i Mutahhara gibi yerlere varmaya çalışmak, doğru değildir. Zira Efendimiz bizleri, Allah’ın kullarına zarar vermekten sakındırmıştır. Resûlullah, bir gün Hz. Ömer’e, Tavâf esnâsında nezâketle hareket etmesini tavsiye ederek şöyle buyurmuştur “Ey Ömer! Sen güçlü kuvvetli bir adamsın. Hacer-i Esved’e erişmek için insanları sıkıştırıp zayıflara eziyet etme! Ne rahatsız ol, ne de rahatsız et! Tenhâ bulursan Hacer-i Esved’i istilâm et ve öp, aksi takdirde uzaktan el sürüp öpme» işareti yap, kelime-i tevhîd okuyarak ve tekbîr alarak geç!” Ahmed, I, 28; Heysemî, III, 241 HACCIN HİKMET VE FAYDALARI Haccın pek çok fayda ve hikmetleri vardır. Allah Resûlü şöyle buyurur “Hacla umrenin arasını birleştirin! Zira bunlar, tıpkı körüğün demir, altın ve gümüşteki pası temizlediği gibi fakirliği ve günahları giderir.” Tirmizî, Hac, 2/810; Nesâî, Menâsık, 6/2629; İbn-i Mâce, Menâsık, 3 “Hacdaki harcamalara, Allah yolunda yapılan harcamalar gibi bire yediyüz misli sevab verilir.” Ahmed, V, 354-355 “Allah’ın, kullarını cehennemden en çok âzâd ettiği gün, Arefe günüdür. O gün Allah Teâlâ yaklaşır, kullarıyla meleklere karşı iftihâr eder ve şöyle buyurur Onlar ne istiyorlar?!»” Müslim, Hacc, 436; Nesâî, Menâsık, 194/3001; İbn-i Mâce, Menâsık, 56 Yani Cenâb-ı Hak, o vakitte kullarının isteklerini yerine getirir ve dualarını kabûl eder. Diğer bir hadis-i şerifte Resûlullah şu müjdeyi vermiştir “Vallâhi Allah Teâlâ, onu Hacer-i Esved’i kıyamet günü gören iki gözü ve konuşan bir dili olduğu hâlde diriltir, o da kendisini hakkıyla istilâm edenler/selamlayanlar için şahitlik yapar.” Tirmizî, Hac, 113/961 Yine hacca giden kimselerin, fakir ve muhtaç duruma düşmeyeceği söylenmiştir. Abdurrazzak, Musannef, V, 10; Heysemî, III, 208 Hacda insanlar büyük bir ibadet, dua ve zikir tâlimi görürler. Her hareketlerinde Allah’ı hatırlar ve O’nun muhabbetini gönüllerine yerleştirirler. Nitekim Resûlullah “Şeytan taşlamak ve Safâ ile Merve arasında sa’y yapmak, ancak Allah’ın zikrini ikâme etmek için emredilmiştir” buyurur. Tirmizî, Hac, 64/902 İBADETLER NİÇİN YAPILIR? İbadetlerin asıl maksadı olan, Allah’ın emrini yerine getirmek ve O’nun dinini yüceltmek gayreti, hacda ümmet çapında gerçekleşmektedir. Çünkü hac, Müslümanların îtikâd ve amel birliğinin en güzel temsîlidir. Hacılar, peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve sâlihlerin hâlini hatırlayarak tefekküre dalar, onların bulunduğu mukaddes zaman ve mekanlardan feyz alırlar. Büyük bir mânevî tesir altında kalarak ahlâkî kemâle doğru adım atarlar. Tevazû, hiçlik duygusu, sabır, teslîmiyet, yardımlaşma, ihlâs, zaman ve hareket disiplini, ölüme ve kıyamete hazırlık, hiçbir bitki ve canlıya zarar vermeme, kimse hakkında kötü düşünmeme gibi güzel vasıflar elde ederler. Çünkü, dış görünüşü itibariyle bir takım semboller ihtivâ eden hac, hakikatte muhtelif rûhî temrinler yaptıran farklı mekânlardaki farklı davranışlardan ibarettir. Dolayısıyla herkes onun bir veya birkaç yönünden mutlaka istifâde eder. Hacca giden Müslümanlar, aynı zaman ve mekan içinde bir araya gelerek manevî bir ittifak içinde bulunurlar. Birbirlerinin dertlerini ve meselelerini dinler, uzaklardaki kardeşlerine mesajlarını iletirler. Nitekim Resûlullah, câhiliye dönemindeki hac mevsimlerinde bile, kurulan panayırlarda İslâm’ı tebliğ eder, insanlara ilâhî hakikatleri ulaştırırdı. Bu esnâda pek çok sıkıntı, meşakkat ve işkenceye de Allah için sabrederdi. KÜÇÜK HAC NEDİR? Umre de, hac gibi faziletli bir ibadettir. Haccın fayda ve hikmetlerinin bir kısmı onda da mevcuttur. Bu sebeple umreye; “Küçük Hac” denilmiştir. Nitekim beşinci hadisimizde, umrenin faziletinden bahsedilip günahlara keffâret olduğu haber verilmektedir. Dolayısıyla imkan bulabilenlerin umre ibadetinden istifâde etmeleri gerekir. UMRE NASIL YAPILIR? Umre için niyet edilerek mîkatta ihrama girilir, Kâ’be tavaf edilir, Safa ile Merve arasında sa’y yapılır, sonra da tıraş olarak veya saçları biraz kısaltarak ihramdan çıkılır. İmam Ebû Hanîfe’ye göre umre sünnettir ve senenin her günü yapılabilir. Sadece, hacıların Arafat’ta vakfe yaptığı Arefe günü ile Kurban Bayramı’nın dört günü mekruhtur. “Hac ve umreyi Allah için tamamlayınız!”[3] âyeti gereğince, başlanmış olan hac ve umrenin tamamlanması vâciptir. Resûlullah şöyle buyurmuştur “Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır veya benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar.” Buhârî, Umre, 4; Müslim, Hac, 221 HAC VE UMRENİN ÖNEMİ Hac ve umrenin ehemmiyetini beyan eden şu hadis-i kudsî ne kadar câlib-i dikkattir. Resûlullah, Yüce Rabbinden şöyle nakleder “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor Ben bir kuluma sıhhat ve âfiyet ihsân edip rızkını da bol verdiğim hâlde, o her beş senede diğer rivâyete göre dört senede bir bana gelmezse yani hac veya umre ziyâretinde bulunmazsa, o kimse gerçekten mahrum biridir.” İbn-i Hibbân, Sahîh, IX, 16/3703; Heysemî, III, 206 Hac ve umre ziyâretleri esnâsında Medîne-i Münevvere’ye gidip Resûlullah Efendimiz’den feyz almak, onun nûrlu şehrinin lâhûtî havâsını teneffüs etmek ve oralardaki hatırâlardan ders almak da, hiçbir mü’minin müstağnî kalamayacağı çok yönlü ve ecri bol bir kazanç kapısıdır. Efendimiz şöyle buyurmuştur “Vefatımdan sonra beni ziyâret eden kimse, sanki hayatımda ziyâret etmiş gibidir!” Dârekutnî, Sünen, II, 278; Beyhakî, Şuab, VI, 46/3855 “Vefatımdan sonra kim hacceder de kabrimi ziyâret ederse, sanki beni hayattayken ziyâret etmiş gibi olur.” Dârekutnî, Sünen, II, 278; Beyhakî, Şuab, III, 489; Heysemî, IV, 2 “Kabrimi ziyâret edene, şefaatim vâcip olur.” Heysemî, IV, 2. Bkz. Beyhakî, Şuab, III, 488-490/3862 “Şu mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hâriç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.” Buhârî, Fadlu’s-Salâti fî Mescidi Mekke ve’l-Medîne, 1; Müslim, Hac, 505-510 MEDİNE-İ MÜNEVVERE’NİN FAZİLETİ Yine Peygamber Efendimiz, ibadet maksadıyla ancak üç mescide yolculuk yapılabileceğini ifade ettikten sonra, Mescid-i Harâm, Mescid-i Resûl ve Mescid-i Aksâ’yı zikretmiştir. Buhârî, Fadlu’s-Salâti fî Mescidi Mekke ve’l-Medîne, 1; Müslim, Hac, 511-513 Her Müslüman, Medîne-i Münevvere’ye ayrı bir muhabbet besler. Çünkü orayı Allah Resûlü de severdi. Resûlullah bir seferden dönüp de Medine’nin duvarlarını gördüğünde, devesini hızlandırırdı. Eğer at ve katır gibi bir bineğin üzerinde ise, onu da hemen harekete geçirirdi. Efendimiz’in bu davranışı, Medine’ye muhabbetinden kaynaklanırdı. Buhârî, Fedailu’l-Medine, 10; Umre, 17; Tirmizi, Deavat, 42/3441 Medîne-i Münevvere’nin faziletine dâir daha pek çok rivâyet mevcuttur. Bunlar için Buhârî’nin Sahîh’indeki Fedâilu’l-Medîne kitabına bakılabilir. Dipnotlar [1] Müslim, Hac, 412; Fedâil, 130-131; Nesâî, Menâsik 1/2617. [2] Bakara 2/197 [3] Bakara 2/196. Kaynak Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
hac ve umrenin ortak özellikleri